• If this is your first visit, be sure to check out the FAQ by clicking the link above. You may have to register before you can post: click the register link above to proceed. To start viewing messages, select the forum that you want to visit from the selection below.

Duyuru

Gizle
No announcement yet.

Hz. Mevlana Hayatı ve Şiirlerinden Bir Demet

Gizle
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Sil
new posts

  • Hz. Mevlana Hayatı ve Şiirlerinden Bir Demet

    Hz. Mevlana Hayatı ve Şiirlerinden Bir Demet

    Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.
    Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.
    Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı.
    Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.
    Sultânü'l-Ulemâ Nişâbur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.
    1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun' u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
    Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.
    Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni tahsis etti.
    Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi.
    Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
    Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.
    Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.
    Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

    DOSTLAR, GÜN BUGÜN !

    Toy, düğün kumaş oldu, ölçüldü biçildi.
    Toy, düğün elbise oldu uzun boya.
    Toylar, düğünler tam bizim için,
    toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.

    Şekere eş oldu dudu kuşu,
    zühre eş oldu aya.
    Toylar, düğünler tam bizim için,
    toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.

    Bugün hayat öylesine rahat.
    Bugün yürekler öylesine ferah.
    Bugün insanlar öylesine kardeş.
    Toylar, düğünler tam bizim için,
    toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.

    Ey şehrimizi aydınlatan sultan,
    güvey oluyorsun bir güzele bu gece.
    Ne de güzel yürüyorsun mahallemizde salına salına,
    ne de güzel akıyorsun deremize çağlaya çağlaya,
    ey bizi unutmayan, bizi arayan dost,
    ey bizim suyumuz, ırmağımız.
    Toylar, düğünler tam bizim için,
    toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.

    Dostlarım, gün bugün,
    oynayın, raksedin, dönün.
    Bir bölük halk deniz gibi köpürüyor,
    bir bölük halk dalga dalga secdede.
    Bir bölük halk kılıç gibi savaşıyor,
    bir bölük halk kanımızı içmede.
    İşte girdi gerdeğe nergisle gül,
    işte astım davulumu boynuma.

    Toylar, düğünler tam bizim için,
    toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya.

    Mevlana Celaleddin Rumi


    DUY ŞİKAYET ETMEDE HER AN BU NEY


    Duy şikayet etmede her an bu ney,
    Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.

    Der ki feryadım kamışlıktan gelir,
    Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.

    Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
    İsterim ben, derdimi dökmem gerek.

    Kim ki aslından ayırmış canını,
    Öyle bekler, öyle vuslat anını.

    Ağladım her yerde hep ah eyledim,
    Gördüğüm her kul için dostum dedim.

    Herkesin zannında dost oldum ama,
    Kimse talip olmadı esrarıma.

    Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
    Nerde bir göz, nerde bir candan kulak?

    Aynadır ten can için, can ten için,
    Lakin olmaz can gözü her kimsenin.

    Ney sesi tekmil hava oldu ateş,
    Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!

    Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e,
    Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.

    Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem,
    Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.

    Kanlı yoldan ney sunar hep arz-ı hal,
    Hem verir Mecnunun aşkından misal.

    Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
    Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?

    Sırrı bu aklın bilinmez akl-ile,
    Tek kulaktır müşteri, ancak dile.

    Gam dolu günler zaman hep aynı hal,
    Gün tamam oldu, yalan, yanlış, hayal.

    Gün geçer yok korkumuz, her şey masal,
    Ey temizlik örneği sen gitme, kal!

    Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan,
    Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.

    Olgunun halinden ah, anlar mı ham?
    Söz uzar, kesmek gerektir vesselam.

    (Farsça, çev: F. Halıcı)

    Mevlana Celaleddin Rumi


    Demedim mi?

    Oraya gitme demedim mi sana?
    Seni yalnız ben tanırım demedim mi?
    Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi benim
    Kaynağın benim demedim mi?

    Bir gün kızsan bana
    Alsan başını yüzbin yıllık yere gitsen
    Dönüp kavuşacağın yer benim demedim mi?

    Demedim mi su görünene razı olma?
    Demedim mi sana yaraşır otağı kuran benim ancak ?
    Onu süsleyen, bezeyen benim demedim mi?

    Ben bir denizim demedim mi?
    Sen bir balıksın demedim mi?
    Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın?
    Senin duru denizin benim demedim mi?

    Demedim mi yolunu vururlar senin?
    Demedim mi soğuturlar seni?
    Oysa senin ateşin benim
    Sıcaklığın benim demedim mi?

    Türlü şeyler derler sana demedim mi?
    Ölmezlik kaynağını kaybedersin ,
    Yani beni kaybedersin demedim mi?
    Söyle bunları sana hep demedim mi?

    Mevlana Celaleddin Rumi



    DENİZLERİN ÜZERİNDE

    Pek acayip bir şey bu:
    Güz mevsiminde olduğumuz halde
    birdenbire güneş koç burcuna girdi baktım.
    Baktım birden bire ilkbahar oldu.
    Birdenbire kaynadı kanım.
    Nerdeyse hani
    bulanıp kanıma
    bir deve gibi köpürecek,
    bir deve gibi oynamaya başlayacağım.

    Bir uzaklaşıp bir yakınlaşması kan dalgalarının.
    Kendisinden geçmiş insanla dolu bir ova.
    Ölümsüz gözle görülmez bir içki âlemi.

    Baktım birdenbire canlandı ölü.
    İhtiyarlar baktım genç oluverdi.
    Baktım bakırlar kesildi som altın.
    Daha iyisi geldi yerine,
    daha güzeli geldi baktım,
    şehrimizden ayrılanın.

    İçki, eğlence, tad sarmış şehrimizi.
    Elinde bir kadeh var her sarhoşun.
    Kimi doymuş, rahat, kendinde,
    İçkiye doğru koşmakta kimi.
    Gürül gürül süt ırmağı bir yanda,
    bir yanda gürül gürül bal nehri.

    Pek acayip bir şey bu:
    Bir şehirde padişah bir tane olurdu.
    gökyüzünde ay bir tane.
    Bu şehir padişahlarla dolu,
    gökyüzü aylarla, zuhallerle.

    Sen haydi koş var git hekimlere,
    orda işiniz yok de sizin.
    Orda ne dermansızlık, ne dert var,de.
    Orda ne gam, ne kasvet var, de.
    Orda ne kadı, ne vali.
    Ne bey, ne beyin vergicisi.

    Davalar, düşmanlıklar, kavgalar zaten
    denizlerin üzerinde hiç bir zaman yürüyemedi.

    Mevlana Celaleddin Rumi



    DUY ŞİKAYET ETMEDE HER AN BU NEY


    Duy şikayet etmede her an bu ney,
    Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.

    Der ki feryadım kamışlıktan gelir,
    Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.

    Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
    İsterim ben, derdimi dökmem gerek.

    Kim ki aslından ayırmış canını,
    Öyle bekler, öyle vuslat anını.

    Ağladım her yerde hep ah eyledim,
    Gördüğüm her kul için dostum dedim.

    Herkesin zannında dost oldum ama,
    Kimse talip olmadı esrarıma.

    Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
    Nerde bir göz, nerde bir candan kulak?

    Aynadır ten can için, can ten için,
    Lakin olmaz can gözü her kimsenin.

    Ney sesi tekmil hava oldu ateş,
    Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!

    Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e,
    Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.

    Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem,
    Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.

    Kanlı yoldan ney sunar hep arz-ı hal,
    Hem verir Mecnunun aşkından misal.

    Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
    Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?

    Sırrı bu aklın bilinmez akl-ile,
    Tek kulaktır müşteri, ancak dile.

    Gam dolu günler zaman hep aynı hal,
    Gün tamam oldu, yalan, yanlış, hayal.

    Gün geçer yok korkumuz, her şey masal,
    Ey temizlik örneği sen gitme, kal!

    Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan,
    Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.

    Olgunun halinden ah, anlar mı ham?
    Söz uzar, kesmek gerektir vesselam.

    (Farsça, çev: F. Halıcı)

    Mevlana Celaleddin Rumi
  • #2

    dostum çok sağol.gözümüz gönlümüz acıldı sayende sabah sabah.
    :::::::::ATAM İZİNDEYİZ BİZ DE FENERBAHÇELİYİZ:::::::::

    Yorum yap

    • #3

      Aynadır ten can için, can ten için,
      Lakin olmaz can gözü her kimsenin.

      gelde hüzünlenme

      Yorum yap

      Hazırlanıyor...
      X