• If this is your first visit, be sure to check out the FAQ by clicking the link above. You may have to register before you can post: click the register link above to proceed. To start viewing messages, select the forum that you want to visit from the selection below.

Duyuru

Gizle
No announcement yet.

sinema haberleri sinema vizyon

Gizle
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Sil
new posts
  • #16

    Borat gişenin altını üstüne getirdi


    Borat gişenin altını üstüne getirdi
    Muzip Kazak gazeteci Borat Sagdiyev'in ABD'deki maceralarını anlatan komedi filmi "Borat", ABD'de hafta sonunda beklenmedik bir gişe başarısı gösterdi. Sadece 17 milyon dolar gibi düşük bir bütçeyle çekilen Sacha Baron Cohen adlı komedyenin belgesel tadındaki komedisi, hafta sonunda 26,4 milyon dolar gişe hasılatı sağlayarak sürpriz yaptı.

    Bu filmi, 20 milyon dolar hasılatla izleyen aile filmi "Santa Clause 3" 3 bin 458 sinema salonunda gösterime girerken, Borat'ın sadece 837 sinema salonunda izleyiciyle buluşmasına rağmen böylesine bir başarı göstermesi dikkat çekici bulundu.

    Kültürel aydınlanma ve çekici aktris Pamela Anderson'ı arayan Kazak gazeteci rolündeki Musevi Cohen'in filmde Kazakistan'la ilgili anlatımları, bu ülkenin yöneticilerinin büyük tepkisini çekmiş, ayrıca Yahudilerle ilgili esprileri de Musevi kuruluşlarını kızdırmıştı.

    Kazak yetkililerin gösterdikleri yoğun tepkinin filmin bu kadar büyük gişe başarısı sağlamasına neden olduğu yorumu yapılıyor.

    Borat ayrıca, Michael Moore'un 2004'te gösterime girdiğinde açılış haftasında 23,9 milyon dolar hasılat yapan belgeseli Fahrenheit 9/11'i de geçti.

    Yorum yap

    • #17

      Star Wars 3-D Yolda mı?

      Geçtiğimiz yıl hakkında bir çok spekülasyon üretilen Star Wars 3-D Projesi ile ilgili ilk resmi bilgi resmi Yıldız Savaşları sitesi StarWars.com'dan geldi. Bu konu hakkında sorulan bir soruya verilen cevapta, Lucas Film'in hala böyle bir projeye ilgi duyduğu ancak bu filmlerin ne zaman hazırlanıp piyasaya çıkacağı hakkında bir fikir oluşmadığı belirtildi.

      Lucas Film'in bu yıl içerisinde daha önce açıklanan Star Wars Animated TV dizisi ve yeni Indiana Jones Filmine, aynı zamanda 30. Yıl kutlamalarına odaklandığını belirten yetkili, 3-D projesi ile ilgili olarak belirli bir tarih vermekten kaçındı.

      Yorum yap

      • #18

        Lucas Film Bir Dava Daha Kazandı!


        The San Francisco Chronicle gazetesinin haberine göre George Lucas'ın Lucas Film firması, Maryland'deki küçük bir teknoloji firması olan High-Tech Magic'e karşı açılan davayı kazandı.

        High-Tech Magic Lucas Film'in izni olmaksızın lisanssız FX benzeri ışın kılıçları üretiyordu. Uyarılara kulak asmadan ürettiği renkli parlak özel neonlardan oluşan ışın kılıçlarının satışına devam eden firma, mahkeme tarafından Lucas Film'e 250.000 Amerikan Doları ödemeye mahkum edildi.

        Yorum yap

        • #19

          Madonna televizyon dizisi çekimi için imza attı.

          Liz Rosenburg ve Lucasfilm’in bir sözcüsü Pop’un hükmeden kraliçesi ile Star Wars’un babasının, aslında, beraber çalışabileceklerini doğruladılar. Bu haber, Star Wars’un önümüzdeki TV projesi için Madonna’nın yaptığı bir ses sınavı fotoğrafının internete sızması sonrasında geldi.

          "Madonna bizim için şüphesiz harikulade bir seçim, fakat George her zaman bir fan olmuştur ve saganın cesur bir şekilde sahneye konmasını istiyor." diye belirtti Lucasfilm’in temsilcisi."Cidden, daha beklenmedik ne olabilir ki?"

          Rosenburg da mutabıktır."Rocco’ya dönersek, o büyük, çok büyük bir fanıdır(SW’nin) ve Madge başlangıçta öylece ortalıkta dolaşabilmek için işin içine girdi." Fakat Lucas’ın çok gizli projesinin vizyonunun taslağını oluşturduğu iki saatlik uzunca bir toplantıdan sonra, kendini tamamıyla görev alacağı muhtemel rol alma ya da hikâye kısmının her ikisine birden adadı."Madonna bu işin kendisine tam olarak uyduğunu görünce çok şaşırdı."

          Daha zorlayıcı olan kısım da uzunca bir süre ertelenmiş olan 2008 tarihli başlangıç tarihi. Bu, yapım aşamasındaki asıl film çekiminin yer alacağı rivayet edilen, Avustralya’ya nakledilene ve şüphesiz çok uzun süre ikamet etmeyi gerektirecek hangar alanının ayarlanmasına kadar, taç sahibi disko kraliçesinin yeni yaz dönemi turnesini yönetmesi ve hatta bir ya da iki albüm üzerinde çalışmasını sağlayacak zamanı fazlasıyla verecektir.

          "Madonna bunun bir risk olduğunu besbelli biliyor." diye açıklıyor Rosenburg. "Ve eğer mümkünse ön taslak sahnelerin planlanması esnasında kesinlikle etrafta olmak istiyor."

          Peki, Madonna dizilere katılımı dolayısıyla kendisine ne kadar ödenecek? Şimdiden Guy ve ailesi için konut araştırmaları için iki asistanını camcorderlerle gönderdi bile. Bunun yanında, Lucas’a danışarak çocukları için kendisinden okul tavsiyesi istedi. Bu yüzden, gerçekten öyle görünüyor ki bu sefer "yıldızlar" çoktan sıraya girmiş bile.

          Yorum yap

          • #20


            Ne köpekler, ne kediler, ne yunuslar ne de atlar. Son yıllarda beyazperdede en çok iş yapan, salonlara en fazla izleyici çeken hayvanlar penguenler oldu. Geçtiğimiz yıllarda vizyona giren penguen filmlerinin ardından şimdi de bu güzel hayvanların dans ettiği, şarkı söylediği animasyon Neşeli Ayaklar vizyonda. Gerçeğe yakın görüntüler ve müthiş müziklerle bezenmiş, güzel mesajlar içeren ve hem küçük hem de büyüklere hitap edecek özellikler taşıyan bu film, aday olduğu En İyi Animasyon Oscar’ını alırsa şaşmamak lazım.


            HAPPY FEET

            NEŞELİ AYAKLAR
            Yön: George Miller
            Tür: Animasyon-Aile-Fantastik-Macera
            Süre: 109 dk.

            İki yıl önce vizyona giren İmparatorun Yolculuğu son zamanlarda izlediğim en güzel, en başarılı belgesellerdendi.

            İmparator penguenlerin hikayelerini, etkileyici hayat mücadelelerini iyi çekimler, müzikler ve başarılı bir kurguyla perdeye taşıyan film İmparator penguenleri aslında ne kadar az tanıdığımızı bize göstermişti.

            Çiftleşmek için kilometrelerce yol gitmelerine, erkek penguenlerin yumurtaları sıcak tutabilmek ve koruyabilmek için buz gibi havada, karda, fırtınada günlerce aç açına kıpırdamadan durmalarına, yiyecek bulmak için onca yolu geri giden dişilerin yavrularını büyütmek için gösterdiği olağanüstü çabaya hayran kalmıştık.

            Aynı hayranlığı Akademi de gösterdi ve İmparator’un Yolculuğu En İyi Belgesel Oscar’ını aldı zaten (izlememiş olanlara Antarktika’nın soğuğuna inat insanın içini ısıtan bu belgeselin DVD’sini alıp, ailecek izlemelerini tavsiye edeyim bu arada).

            Temelleri, İmparator’un Yolculuğu’ndan da önce atılmış olan animasyon Neşeli Ayaklar, penguen çılgınlığının şu anda gelinen son noktası.

            KABUKTAN ÖNCE AYAKLARI ÇIKIYOR

            Film İmparatorun Yolculuğu adlı belgeseli izlemiş olanların çok iyi bildiği çiftleşme, yumurtayı koruma ve yavruyu büyütme mücadelesiyle açılıyor.

            İlk dakikalarda belgeselin kısa bir özetini izliyor gibi oluyoruz.

            Antarktika’nın göz kamaştıran güneşinin altında birbirlerine kur yapan penguenler kalbe giden şarkılar eşliğinde eşleşiyorlar.

            Aile olmanın getirdiği zorluklara göğüs germek gerek. Dişi penguenler balık avlamak için uzaklara giderken babalar yumurtalarla kalıyor.

            İşte filmin kahramanı Mumble’ın macerası da burada başlıyor. Baba penguenin ayakları arasından kayıp karlara gömülen yumurtanın içindeki Mumble’ın ilk önce ayakları geliyor dünyaya.

            Bu bir işaret belki. Mumble’ın farklılığının işareti.

            Ayaklarına bir türlü hakim olamayan bu sevimli yavrunun bir başka aykırılığı daha var: sesi çok ama çok kötü. Kulağı da olmadığı için hiçbir şarkıyı doğru dürüst söyleyemiyor.

            Hani ağzını açıp, şarkı söylemeye kalktığında kulak tırmalayanlar, yanlarındakilerin yavaşça uzaklaşmasına neden olanlar vardır ya, Mumble da aynen öyle işte.

            Küçük penguenin bu farklılığı başına olmadık işler açıyor ve sonunda İmparatorluk Ülkesi’nin sert lideri Yaşlı Noah onu topluluktan atmaya karar veriyor.

            Evinden ilk defa uzak kalan Mumble, farklı bir penguenler grubu olan Adelie Amigolar’la ve Ramon’la tanışıp, ülkeye gelen kıtlığın nedenlerini araştırmak için yola koyuluyor.

            BİR MÜZİKAL GİBİ

            Neşeli Ayaklar’ı izlerken keyif almak için pek çok nedenimiz var.

            Penguenlerin ‘aile olma’ kriterlerine uygun davranışları Neşeli Ayaklar’ı “ailecek izlenecek filmler” kategorisine fazla çabaya gerek olmadan sokuyor zaten.

            Antarktika’nın soğuğuna toplu halde karşı koyan bu kibirli, vakur duruşlu ama son derece sevimli ve güzel hayvanların hikayelerine olan ilginin temelinde onların aile kavramının insanınkiyle özdeş olması var.

            Aşk, sevgi ve aile olabilme dürtüsüyle her türlü zorluğa göğüs gererek nesillerini devam ettiren bu hayvanlar hiç kuşkusuz “iyi örnek” teşkil ediyorlar.

            Filmin beni benden alan bir başka önemli özelliği de aslında müthiş bir müzikal olması.

            Neşeli Ayaklar”ın anlatımında rock, opera, rap, pop, kilise müziği, latin gibi pek çok müzik türünden de yararlanılmış. Queen’in Somebody to Love’ından Prince’in Kiss’ine ve bu film için yazılmış orijinal parçalara kadar, görüntüler olmasa bile keyifle dinlenebilecek müthiş müzikler var filmde.

            Görselliğe gelince. Miler olabildiğince gerçekçi ve renkli bir dünya yaratmış. Bazı sahnelerde gerçek görüntülerin kullanıldığı bir belgesel izliyor gibiyiz.

            Suyun altında ıslak görünen penguenlerin tüylerinin karaya çıktıktan sonra yavaş yavaş kuruması, pırıl pırıl güneş ışınları altında kur yapan penguenlerin uyumlu hareketleri, dans ederken karı savurmaları bu müthiş görselliği sadece birkaç örnek.

            ÇOCUKLARA ANLATMAK LAZIM

            Neşeli Ayaklar, hikayesini sıkmadan anlatan bir film. Önce penguenlerin soğukla boğuşarak, ısıyı paylaşarak, aile olmak için çaba harcayarak hayatta kalma mücadelesi vermeleri gösterilerek onlarla özdeşleşmemiz sağlanıyor.

            Ana karakterini anne babasının bir araya gelişinden itibaren takip eden filmin ilerleyen dakikalarında da hikayeye karakter farklılıkları giriyor.

            Oğlunu çok seven bir anne ve onun farklı olmasının nedeni olarak kendi sorumsuzluğunu gören ve acı çeken bir baba var.

            Mumble’ın anne babasının bir araya gelişi, onun yumurtadan çıkışı, çocukluğu, yetişkin bir genç olana kadar geçen dönem ve dünyada kendine bir yer bulmaya çalışırken yaşadığı deneyimlerin anlatıldığı sahnelerdeki hikaye anlatımı gerçekten etkileyici. Bu sahneler su gibi akıp gidiyor zaten.

            Mumble ve arkadaşlarının buzda kilometrelerce kaydığı sahne roller coaster hızında ve tadında. Burada heyecan doruğa çıkıyor.

            Ancak bu özel sahneyi bir kenara koyarsak, film Mumble’ın yuvadan ayrılmasıyla farklı sulara yelken açıyor ve bu noktadan sonra etkisini, heyecanını yitiriyor ne yazık ki.

            Bu durgunluk Mumble’ın tutsak düştüğü ana kadar devam ediyor. O andan itibaren filme hakim olan hüzün ise izleyiciye çok iyi geçiyor. Sonlarına doğru gelen doğal yaşama ve hayvanların doğal ortamlarının korunmasına ilişkin ders, Neşeli Ayaklar’a sadece iyi müzikler dinleyip, eğlenmek için değil, bir şeyler öğrenmek, dünyanın sorunları üzerine düşünmek için de gidilebileceğini, daha doğrusu gidilmesi gerektiğinin bir göstergesi.

            Bu noktada şu uyarıyı yapmakta fayda var. Filmin doğal yaşamı koruma, çevrecilik ve farklılıkları kabul ederek mutlu olma konularındaki eleştirel, eğitici cümlelerinin altının çizildiği son bölümü biraz aceleye gelmiş. Çocuklar tam gaz eğlencenin ardından gelen mesajları kavramakta güçlük çekebilirler. Bu noktada yanlarındaki büyüklere, filmin eksiğini kapatıp, olanları ve alınması gereken öğütleri onlara anlatmak düşüyor.

            Neşeli Ayaklar sadece eğlendiren bir film olarak kalmamalı bence. Bu güzel animasyonun tek amacı bu değil çünkü.

            PRINCE'DEN JEST

            Filmde yer alan ‘Yürek şarkıları’ arasında The Beach Boys’un Do It Again’i, Frank Sinatra’nın My Way’i (Robin Williams bu şarkıyı İspanyolca söylüyor) ve Prince’in Kiss şarkısının, Hugh Jackman ve Nicole Kidman’ın düet yaptığı versiyonu bulunuyor. Kiss şarkısı filmin müzikal repertuarında bir devrime yol açmış: Miller orijinal şarkının sözlerini, daha penguence yapmak için değiştirmek amacıyla Prince’ten izin istemiş. Filmin ilk kurgularından birini izledikten sonra, Prince sözlerin değişmesine izin vermekle kalmamış, çok beğendiği yapım için filmin sonunda çalınmak üzere bir de orijinal şarkı yazmış. Prince’in The Song of the Heart (Yüreğin Şarkısı) adlı bu bestesi soundtrack’te de yer alıyor.

            PENGUENLERDE AİLE KAVRAMI

            Penguenlerin bu kadar sevilmelerinin ve tutulmaların en önemli nedenlerinden biri insanlarınkine yakın bir yaşam biçimi sürdürüyor olmaları. Penguenler topluluk halinde yaşıyor, erkek ve dişiler çocuklarını dünyaya getirmek ve büyütmek için ortak ve olağanüstü bir çaba sarf ediyorlar. Çiftleşme seremonileri de büyük bir aşkın göstergesi gibi. İşte bu nedenlerden dolayı penguenler sevgi ve sadakat ve aile kavramlarının bir simgesi olarak görülüyor. Ve onların bu özellikleri aile kavramının giderek azaldığı günümüzde insanlar tarafından örnek alınması gereken bir davranış olarak öne çıkıyor ve Neşeli Ayaklar gibi animasyonlara konu oluyor.

            FARKLILIKLARINIZIN KIYMETİNİ BİLİN

            Neşeli Ayaklar, küçük büyük her yaştan izleyiciye güzel mesajlar veren, iyi örnek olan bir film. İnsanın farklılıklarını, onları kabullenmek suretiyle lehine çevrilebileceği bunlardan biri örneğin. Film, öyle ya da böyle aykırılıkları olan herkese bunu bir sorun olarak görmeyi bırakıp, kendileriyle barışık yaşamalarını sağlık veriyor. Dansını sorun olarak görmeyi reddedip, onu benzersiz kılan bu özelliğinden vazgeçmek istemeyen Mumble’ın özünde söylediği şu aslında: ‘Benim bir tuhaflığım var, ama o bana göre tuhaf değil, size göre tuhaf. Ben onunla barışığım, yani kabullenmesi gereken sizsiniz’.

            Yorum yap

            • #21

              Heidi müzikal oldu

              İsviçreli çocuk romanları yazarı Johanna Spry'nin 1881’de kaleme aldığı “Heidi” kuşaklardır çocukların ilgisini çekmeye devam ediyor. İsviçre Alplerinde dedesi, keçisi ve köpeği ile yaşayan, yürüyemeyen Clara'ya dostluk elini uzatan, çoban Peter ile arkadaşlık eden bu elma yanaklı şirin ve iyi kalpli kız, şimdi tiyatro sahnesinde.


              İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin sahneye koyduğu eser hem çocuklara hem de içindeki çocuğu hep koruyanlara yönelik. Sümer Arıman'ın uyanlayıp sahneye koyduğu Heidi müzikali, diğer çocuk müzikali ile dönüşümlü olarak cumartesi günleri saat 11:00'de Atatürk Kültür Merkezi'nde perde açacak.

              Başlıca rolleri: Ela Gürten ve Neşe Yalçın'ın dönüşümlü olarak Heidi'yi canlandırdığı eserde Arın Anapa, Bergüzar Çelebi, Besnik Ademoğlu, Gülgün Özyiğit, Şelale Turan, Cengiz Arslan, Beril Koral öve Reha Korman da rol alıyor.


              Yorum yap

              • #22

                Oscar'ın İspanyolcası

                İspanya Sinema Akademisi tarafından bu yıl 21'incisi düzenlenen Goya Ödülleri'nde Volver (Dönüş), en iyi film ödülü aldı. Bu film yönetmeni Pedro Almodovar ile oyuncuları , Penelope Cruz, Carmen Maura ya da ödül getirdi. Orijinal müzik dalında Alberto İglesias ödüle hak kazandı.
                Meksikalı yönetmen Del Toro'nun "El Labertino del Fauno" adlı filmi, 7 dalda ödül alırken, En İyi Erkek Oyuncu ödülünü "Vete de mi" filmindeki rolüyle Juan Diego, En İyi Avrupa Filmi ödülünü İngiliz yönetmen Stephen Frears'ın "The Queen" adlı filmi, "İspanyol Dilindeki En İyi Yabancı Film" ödülünü de Arjantinli yönetmen Alejandro Doria'nın "Las Manos" adlı filmi aldı.

                Bu arada başkent Madrid'deki Belediye Kongre Sarayında organize edilen ödül gecesine İspanyol yönetmen Almodovar'ın katılmaması tepki aldı. Törenin sunucusu Jesus Corbacho, "Volver"in kazandığı her ödül açıklanırken, yönetmene "Vuelve Pedro" (Dön Pedro) diye seslendi.

                Almodovar'ın kardeşi, filmin yapımcısı Agustin Almodovar ise Pedro'nun geceye katılmamasıyla ilgili olarak, "Bu futbol maçı gibi. Pedro gala gecesini evinde arkadaşlarıyla patates yiyip bira içerek televizyondan izliyor" dedi.

                ABD'nin en önemli ödülü olan Oscar'da bu yıl En İyi Kadın Oyuncu adayları arasında bulunan Penelope Cruz ise "kendisine verdiği güven, cömertlik ve öğrettikleri için" Almodovar'a teşekkür etti.

                Gecede ayrıca Goya Onur Ödülü, 5 kuşaktır sinemanın içinde bulunan İspanyol film yapımcısı Tedy Villalba'ya verildi.

                İŞTE PENELOPE'NİN ÖDÜL SEVİNCİ





                Yorum yap

                • #23

                  :tr: Hocam paylaşım için teşekkürler.İyi Geceler!!!
                  MACHİNA - 3-D
                  8 Lİ DAYZEK = TÜRKSAT + HOTBİRD + ( Tek Lnb İle 7*W3 + EUROBİRD 9* ) + ASTRA 19* + EUTELSAT 16* + THOR 0.8* + ASTRA 23*5 + HELLAS SAT 39*
                  PHILIPS 7665 LED TV... PHILIPS ALTIN UÇLU HDMI KABLO.
                  TTNET İNTERNET + AİRTİES 5442 ( 300 MBPS KABLOSUZ MODEM.) UYDU BULUCU:SATFİNDER 3-HD

                  Yorum yap

                  • #24

                    'Arı Maya'nın bestecisi intihar etti


                    'Arı Maya'nın bestecisi intihar etti
                    Arı Maya” ve 'Vikingler'in müziklerini yapan Çek besteci Karel Svoboda intihar etti.

                    Ünlü çizgi dizi 'Arı Maya' bestecisini kaybetti. Film ve dizi müzikleri ile ünlü 68 yaşındaki Karel Svoboda Prag yakınlarındaki evinin bahçesinde ölü bulundu.

                    Yetkililerin açıklamasına göre ünlü bestecinin intihar etmesinin nedeni kötü giden sağlık problemleri ve ilerleyen yaşı olabilirmiş.

                    Yorum yap

                    • #25

                      Oscar, lanet mi lütuf mu


                      Sinema dünyasının en saygın ödüllerinin başında gelen Oscar ödülünün verilme vakti yaklaşırken, bu büyük ödülü kazanmanın bazen bir oyuncu için kötü rollere ve hatta silinip gitmeye yol açtığı da hatırlatılıyor.ABD'de bir internet sitesinde Oscar yazıları yazan Tom O'Neil, "bu Oscar laneti olarak bilinir ve çok gerçektir. Bir oyuncunun en büyük rüyası, bazen en büyük kabusu haline gelebiliyor" dedi.


                      Oscar ödülü kazanan F. Murray Abraham, Brenda Fricker, Linda Hunt, Marlee Matlin ve Louise Fletcher gibi oyuncuları neredeyse artık kimse tanımıyor.

                      Gwyneth Paltrow ve Richard Dreyfuss gibi başka çok iyi bilinen Oscarlı oyuncularsa ödülü kazanmanın kişisel hayatlarında ve oyunculuk kariyerlerinde sorunlara yol açtığından şikayetçi.

                      "Joan Fontaine'den Gwyneth Paltrow ve Richard Dreyfuss'a kadar bazı ödül sahiplerinin, Oscar'ın bir lanet olduğunu söylediğini" belirten O'Neil, Oscar'ın, Paltrow'u daha 26 yaşında bir filmde oynaması için parası ödenemeyecek kadar pahalı hale getirdiğini, Dreyfuss'un ise 1977'de kazandığı ödülden sonra uyuşturucu alışkanlığı ve bir dizi başarısızlıkla sürekli düşüş yaşadığını belirtiyor.

                      Dreyfuss en iyi erkek oyuncu ödülünü 1977'de "The Goodbye Girl" filmi, Paltrow ise en iyi kadın oyuncu ödülünü 1999'da "Aşık Şekspir"deki rolüyle kazanmıştı.

                      "Guguk Kuşu" filmindeki hemşire rolüyle 1975'de en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Louise Fletcher ise ödülden sonra hep B sınıfı filmlerde rol alabildi.

                      Fletcher Oscar için, "bir gece için kendinizi şahane hissetmenizi sağlıyor. Ama bunun kariyerinize bir katkısı olacağını beklemeyin" demişti.

                      EN İYİLERLE EN KÖTÜLER AYNI

                      Dahası, en iyi oyuna verilen ödül olan Oscar'ı kazanan bazı sanatçılar, daha sonra en kötü oyuna verilen Razzie Ödülünü kazanmayı da ihmal etmediler.

                      Örneğin Halle Berry, Faye Dunaway ve Liza Minnelli, bu sanatçılardan bazıları.

                      O'Neil, Oscar lanetine uğrayanların listesinin uzun mu uzun olduğunu söylüyor ve örnek olarak Rita Moreno (Batı Yakasının Hikayesi), Dianne Wiest ve Cuba Gooding Jr. gibi oyuncuların Oscar'dan sonra bir daha başarı şansı yakalayamadıklarını belirtiyor.

                      Film eleştirmeni ve tarihçi Leonard Maltin ise Oscar lanetinin Hollywood çevrelerinde "F. Murray Abraham sendromu" olarak bilindiğini söyledi.

                      1984'de Amadeus'daki rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülünü alan ünlü tiyatro oyuncusu Abraham, o tarihten sonra, tiyatroda kariyerini başarıyla devam ettirdi ama, sinema alanında "büyük bir yıldız" olmayı başaramadı.

                      Film eleştirmeni Richard Schickel ise Oscar ödülü kazanmış olmayı bir oyuncu ya da filmin ölümsüz olup olmayacağı konusunda tahmin yapabilmek için sağlam bir veri olarak görmediğini belirterek, tek bir filmdeki oyunculuğun ölçüt olmadığını, "tek geçerli kariyer ölçütünün tarih olduğunu" kaydediyor.

                      Schickel, bunu şu sözleriyle destekliyor:"On yıl ya da daha fazla bir zaman sonra tekrar dönüp seyrettiğimiz filmler, insanlar için önemli olmaya devam eder. Çoğu zaman Oscar ödüllerinden bir hafta sonra, hangi filmin ya da oyuncunun ödül kazandığını hatırlamaszınız."

                      Bu yıl 79. Oscar ödülleri, 25 şubatta Hollywood'da düzenlenecek törenle sahiplerini bulacak.

                      Yorum yap

                      • #26

                        İşte Oscar adayları

                        Bu yıl 79'uncu kez düzenlenecek olan Oscar ödüllerinin adayları açıklandı.Oscar adayları açıklandı. Dreamgirls 8 dalda aday, en yakın rakibi ise 7 adaylıkla Babil. Erkek oyuncu dalında Leonardo DiCaprio, Ryan Gosling, Peter OToole, Will Smith, Forest Whitaker, kadın oyuncu dalında da Penelope Cruz, Judi Dench, Helen Mirren, Meryl Streep, Kate Winslet aday gösterildi.


                        İşte belli başlı dallarda Oscar adayları

                        En iyi film
                        Babel
                        The Departed
                        Letters From Iwo Jima
                        Little Miss Sunshine
                        The Queen

                        En iyi erkek oyuncu
                        Leonardo DiCaprio (Blood Diamond/Kanlı Elmas)
                        Ryan Gosling (Half Nelson)
                        Peter OToole (Venus)
                        Will Smith (The Pursuit of Happyness)
                        Forest Whitaker (The Last King of Scotland)

                        En iyi kadın oyuncu
                        Penelope Cruz (Volver)
                        Judi Dench (Notes on a Scandal)
                        Helen Mirren (The Queen)
                        Meryl Streep (The Devil Wears Prada)
                        Kate Winslet (Little Children)

                        En iyi yardımcı erkek oyuncu
                        Alejandro Gonzales Inarritu Babil ile en iyi yönetmen dalında aday.

                        Alan Arkin (Little Miss Sunshine)
                        Jackie Earle Haley (Little Children)
                        Djimon Hounsou (Blood Diamond)
                        Eddie Murphy (Dreamgirls)
                        Mark Wahlberg (The Departed)

                        En iyi yardımcı kadın oyuncu
                        Adriana Barraza (Babel)
                        Cate Blanchett (Notes on a Scandal)
                        Abigail Breslin (Little Miss Sunshine)
                        Jennifer Hudson (Dreamgirls)
                        Rinko Kikuchi (Babel)

                        En iyi yönetmen
                        Alejandro Gonzalez Inarritu (Babel)
                        Martin Scorsese (The Departed)
                        Clint Eastwood (Letters From Iwo Jima)
                        Stephen Frears (The Queen)
                        Paul Greengrass (United 93.)

                        Yabancı dilde en iyi film
                        After the Wedding (Danimarka)
                        Days of Glory (Cezayir)
                        The Lives of Others (Almanya)
                        Pans Labyrinth (Meksika)
                        Water (Kanada)

                        En iyi uyarlama senaryo
                        Borat Cultural Learnings of America for Make Benefit Glorious Nation of Kazakhstan
                        Children of Men
                        The Departed
                        Little Children
                        Notes on a Scandal

                        En iyi özgün senaryo
                        The Queen ile Helen Mirren'ın adaylığı kimseyi şaşırtmadı.

                        Babel
                        Letters From Iwo Jima
                        Little Miss Sunshine
                        Pans Labyrinth
                        The Queen

                        En iyi uzun metrajlı animasyon film
                        Arabalar
                        Happy Feet
                        Monster House

                        En iyi sanat yönetimi
                        Dreamgirls
                        The Good Shepherd
                        Pans Labyrinth
                        Pirates of the Caribbean: Dead Mans Chest
                        The Prestige

                        En iyi görüntü yönetimi
                        The Black Dahlia
                        Children of Men
                        The Illusionist
                        Pans Labyrinth
                        The Prestige

                        En iyi orijinal müzik
                        Babel
                        The Good German
                        Notes on a Scandal
                        Pans Labyrinth
                        The Queen

                        En iyi orijinal şarkı
                        An Inconvenient Truth
                        Dreamgirls
                        Arabalar

                        En iyi kostüm
                        Curse of the Golden Flower
                        The Devil Wears Prada
                        Dreamgirls
                        Marie Antoinette
                        The Queen

                        En iyi uzun metrajlı belgesel
                        Penelope Cruz, Volver ile kadın oyuncu dalında aday.

                        Deliver Us From Evil
                        An Inconvenient Truth
                        Iraq in Fragments
                        Jesus Camp
                        My Country, My Country

                        En iyi kısa metraj belgesel
                        The Blood of Yingzhou District
                        Recycled Life
                        Rehearsing a Dream
                        Two Hands

                        En iyi kurgu
                        Babel
                        Blood Diamond
                        Children of Men
                        The Departed
                        United 93

                        En iyi makyaj
                        Apocalypto
                        Click
                        Pans Labyrinth

                        En iyi kısa animasyon film
                        The Danish Poet
                        Lifted
                        The Little Matchgirl
                        Maestro
                        No Time for Nuts

                        En iyi görsel efekt
                        Pirates of the Caribbean: Dead Mans Chest
                        Poseidon
                        Superman Returns

                        DAHA ÖNCE AÇIKLANAN ÖDÜLLER
                        Onur Ödülü: Ennio Morricone
                        Jean Hersholt İnsan Hakları Ödülü:Sherry Lansing

                        Yorum yap

                        • #27

                          Gişe rekortmenleri 'üçlüyor'

                          Şimdiden söyleyelim bu yazı içinde 3 rakamı biraz fazla geçecek. Ama sinemaya sık gidenlerdenseniz bu yıl 3'lere şimdiden alışmaya başlamanızda fayda var. Üçlemelerin sinema tarihindeki yeri ayrı: Baba (The Godfather), Geleceğe Dönüş (Back to the Future), Yüzüklerin Efendisi (Lord of the Rings), Matrix, Amerikan Pastası (American Pie), Bıçak (Blade), Korkunç Bir Film (Scary Movie) gibi serileri; Dario Argento'nun Three Mothers Trilogy’sini; Ömer Lütfi Akad’ın Gelin, Düğün, Diyet; Kieslowski'nin Mavi, Beyaz, Kırmızı ve Lars Von Trier'nin Dogville, Manderlay, Wasington üçlemesini düşünün.


                          Üç rakamının Hıristiyanlıktaki yerinin (Baba, Oğul, Kutsal Ruh üçlemesi) de etkisi vardır mutlaka, bazı yönetmenler hikayelerini üçe bölüp anlatmayı çok severler. Bazen de her şey tesadüfler sonucu gelişir. İlk film o kadar tutar, ikinci çekilir ve üçüncü için öyle büyük bir beklenti oluşur ki, yapımcılar kucaklarında bir üçleme buluverirler.

                          Lafa üçlemelerle girdik, çünkü 2007 üçüncü filmlerin ve üçlemelerin yılı. Çünkü Hollywood ’un en görkemli ve pahalı film serilerinin üçüncüleriyle bu yıl buluşacağız. Şrek 3, Karayip Korsanları 3 ve Örümcek Adam 3, Mayıs ayında ard arda vizyona girecek. Üçleyen bir başka seri ise Geçmişi Olman Adam. Bir türlü kendini bulamayan ajanın üçüncü kez karşımıza çıkacağı film, Bourne Ultimatum adıyla vizyonda olacak. George Clooney ’nin başı çektiği Ocean çetesi de maceralarını Ocean's 13 ile üçlemiş olacak.

                          KARAYİP KORSANLARI 3: DÜNYANIN SONU
                          Keith Richards, Johnny Depp'in babası rolünde

                          Geçen yılın gişe rekortmeni Karayip Korsanları ve ayyaş ama sevimli korsanımız Jack Sparrow, 25 Mayıs'ta maceralarına ikinci filmin kaldığı yerden devam edecekler. Başrollerde yine Johnny Depp, Orlando Bloom ve Keira Knightley var. Yapımcı Jerry Brucheimer ve yönetmen Gore Verbinski, Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı (Pirates of the Carribean: Dead Man’s Chest) ile aynı anda çekilen Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu'yla (Pirates of the Caribbean: At World’s End) ilgili bilgi sızdırmamak için ellerinden geleni yapsalar da "en yakın arkadaşın arkadaşı" yöntemiyle bir bilgi akışı söz konusu.

                          Mesela, üçüncü filmde Jack Sparrow’dan daha komik olacağını iddia ettiği söylenen bir karakter var; geçmişin izlerini yüzündeki derin yara izlerinde taşıyan Kaptan Sao Feng. Onu, Kaplan ve Ejderha filminden hatırlayacağınız Hong Kong'lu aktör Chow Yun-Fat canlandırıyor. Serinin üçüncü filminin sürprizi Johnny Depp’in yakın dostu, ünlü gitarist Keith Richards'ın, sonunda Jack Sparrow ’un babası olarak kamera karşısına geçmesi. Çoğu komedi filminden daha fazla komik sahne barındırdığı söylenen Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu’nda Bruckheimer adına yakışır aksiyon sahnelerine sıkça rastlayacakmışız.

                          ÖRÜMCEK ADAM 3

                          Daşmanların sayısında patlama var

                          Sam Raimi'nin yönettiği Örümcek Adam, üçüncü macerasıyla 4 Mayıs 2007'de hayranlarıyla buluşacak. Örümcek Adam'ı yine Tobey Maguire'ın canlandıracağı bu filmde Maguire'ın rol arkadaşları Kirsten Dunst ile James Franco.

                          Örümcek Adam bu son filminde kırmızı mavi kostümünü değiştirip saf çocuk rolünden sıyrılmış. Süper kahramanların en insancılı bu kez biraz da karanlık yüzünü gösterecek bizlere. Örümcek Adam’ın düşmanlarının sayısında da ciddi bir artış var. Thomas Haden Church, Sandman; Topher Grace ise Venom olarak kötülüklerden kötülük beğenecek ve Örümcek Adam’a saldıracaklar. Örümcek Adam gişede ise iki hafta sonra Şrek, üç hafta sonra da Karayip Korsanları’nın saldırısına uğrayacak.

                          ŞREK 3
                          Yeşil devin gişe savaşı

                          Bataklığından çıkarak prensesiyle mutluluğu bulan çirkin ama sevimli yeşil dev Srek (Shrek) 2007'nin konukları arasında. Şrek 3, 18 Mayıs 2007 tarihinde gösterime girecek. Şrek, kayınpederinin hastalanmasıyla kendini toprakların yeni varisi olarak bulacak. Ama o bataklığındaki huzuru kral koltuğunda bulamayacağının farkında. Yeni arkadaşı Artie’yi kral olmak için ikna etmeye çalışacak. Şrek iki yıl önce Örümcek Adam’ı gişede devirmişti. Bu kez Andrew Adamson’ın değil, Chris Miller ve Ramon Hui’nin yönettiği yeşil dev, Mayıs ayında Kaptan Jack Sparrow ve Örümcek Adam’a karşı zorlanabilir.

                          GEÇMİŞİ OLMAYAN ADAM 3

                          Jason Bourne kendini aramayı sürdürüyor

                          Geçmişi Olmayan Adam (The Bourne Identity) ve Medusa Darbesi'nde (The Bourne Supremacy) arkasına bakmadan kaçan, o arada da kimliğini bulmaya çalışan Jason Bourne’a bu hayatta huzur yok. İkinci filmin yüksek gişe başarısı ve uyarlanacak bir Robert Ludlum romanı daha olması kahramanımızı yine yollara düşürdü. Uzaklara giden sadece Jason Bourne değil, onu canlandıran Matt Damon ve film ekibi tabii. Üçüncü film üç ayrı kıtada, Fas, İngiltere, İspanya, Fransa ve Amerika’da çekilmiş. 3 Ağustos ’ta vizyona girecek filmde Jason Bourne kendisini yaratanlar tarafından ele geçiriliyor. Hafızasını ve sevdiği tek insanı kaybetmiş olan Jason Bourne, iyi eğitimli yeni kuşak katillerin ateşi altında kalınca başa dönüp, kim olduğunu bulmaya çalışıyor.

                          OCEAN'S 13

                          Yakışıklılar çetesine Al Pacino desteği

                          Ben diyeyim Brad Pitt, siz deyin Gerorge Clooney, Matt Damon, bu seri her izleyiciyi bir nedenle yakalıyor. Bağlantıyı sadece oyuncular üzerinden kurarsak özellikle ilk filmde gördüğümüz ince zekaya, aksiyona ve mizaha haksızlık etmiş oluruz. Hatırlarsınız Ocean ’s 12, Ocean’s 11 kadar beğenilmemişti. Ama oyuncular böyle bu seriyi çekerken çok eğleniyor olacaklar ki, üçüncü film için zaman yarattılar. Ocean's 13 filminde Catherine Zeta-Jones ve Julia Roberts yok. Ama kadroya 13. eleman olarak Al Pacino katıldı. Bize de seriyi takip etmek için bir neden daha çıktı.

                          Yorum yap

                          • #28

                            Bu barda şiddet serbest

                            Hem televizyon ekranlarının hem de beyazperdenin en beğenilen ve en başarılı oyuncularından olan Nejat İşler, Barda filminde olabilediğince kötü ve acımasız bir karakteri canlandırıyor.

                            İlk filmi Mustafa Hakkında Herşey’de işkence gören bir taksi şoförünü oynarken şimdi de barda esir aldıkları gençlere türlü işkenceler yapan çetenin lideri rolünde izliyoruz kendisini. “Eskiden gerçek hayatta şiddet uygulamıştım, ama hiç hoşuma gitmedi ve bana kaybettirdi” diyen Nejat İşler’e şiddet uygulamak ve kötü adam olmak bu kez kazandırmışa benziyor; Barda’da görülmesi gereken, müthiş bir performans sergilemiş. Nejat İşler’le Barda filmini, şiddeti, adalet kavramını ve gelecekle ilgili planlarını konuştuk.

                            Bu projeyi kabul etmenizin arkasında hangi nedenler yatıyor? Senaryo mu, Serdar Akar mı, yoksa oynayacağınız karakteri sevmiş olmanız mı?
                            -Serdar'la çalışma fırsatını kaçırmak istemedim. Son yıllarda atılım yapan Türk sinemasının öncü yönetmenlerinden olduğunu düşünüyorum.

                            Barda filmini tek bir cümleyle anlatsanız, ne dersiniz?
                            -Neden artık bir arada yaşamayı beceremiyoruz, diye soruyor film bence.

                            Barda ne kadar sert bir film oldu? Sizi gerek çekimler sırasında gerekse filmi izlerken en çok etkileyen sahne hangisiydi?
                            -Durumun gerektirdiği kadar şiddet olduğunu söyleyebilirim. Beni en çok etkileyen şey film çekilirken, sadece oyuncuların değil, tüm ekibin sahnelere yoğunlaşmasıydı. Görüntü yönetmeni Mehmet Aksın'ın tüylerinin gerçekten dikildiği anları hatırlıyorum.

                            Film izleyenleri hangi yönüyle rahatsız edecek?
                            -Çaresizlik rahatsız edecektir herhalde. Galada siniri bozulup gülenleri gördüm.

                            Şiddeti ve adalet kavramını sorgularken nasıl bir yol izliyor film?
                            -Şiddetten ziyade adalet kavramının kişilere ve pozisyonlara göre değişmesini sorguluyor. Şiddeti uygulayanların, şiddete maruz kalanların ve yargı unsurlarının farklı adalet anlayışlarına sahip olması düşündürücü.

                            YAŞAM VE KAVGA BİRLİKTE ANILIYOR

                            Barda, izleyenlerin hayatında bir değişiklik yapacak bir film mi?
                            -Hepimiz dünyanın daha güzel bir yer olması için yapıyoruz işlerimizi. Her zaman umudumuz insanları olumlu anlamda etkilemektir. Ama bunu başarmanın, kötü örnek olmaktan daha zor olduğunu söylemeliyim. Kötülük, iyilikten daha yetenekli örgütlenmede. ‘Yaşam’ kelimesinin yanına en çok konulan kelimenin ‘kavga’ olduğu günümüzde insanlar savunma ve saldırı taktiklerinden etkileniyorlar. Hepimiz iyi birer savaşçı olmaya çalışıyoruz. Bu filmin de insanları sokağa çıkmaya, eğlenmeye, korkusuz ve tasasız yaşamaya cesaretlendirmediği çok açık. Gerçekten üzgünüm.

                            Nasıl hazırlandınız role?
                            -Öncelikle, sıradan herhangi bir insanın da birini öldürebileceğini kafama koydum. Sonra bu sıradan adamın yaptığı işi, oturduğu evi, ailesini, arkadaşlarını, dinlediği müziği, çalışmadığı zaman neler yapabileceğini düşündüm. Truman Capote'nin gerçek bir olaya dayalı kitabı Soğukkanlılıkla’yı verdi bir arkadaşım. Onu okumak yararlı oldu. Ama aslolan fikir, sevimli ya da öykünebilinecek, suistimale açık ya da karikatürize bir kötü adam yaratmamaktı. Serdar'la bunda mutabık olduktan sonra giriştik işe.

                            EĞİTİMSİZ, İŞSİZ, YANİ POTANSİYEL SUÇLU

                            Selim gibi adamları ne kadar tanıyorsunuz?
                            -Şu son suikast olayında yakalananlardan biri "Eğitimsizim, işsizim, yani potansiyel suçluyum" diyordu gazetecilere. Bu tanım, nereye kafanızı çevirseniz görebileceğiniz, aynı bakkaldan ekmek aldığınız, aynı televizyon programlarını seyrettiğiniz, aynı takımın maçlarına gittiğiniz, aynı metroya, otobüse, dolmuşa bindiğiniz bir sürü insanı kapsıyor. Sorun zaten toplumun içinden tek tük suçlunun çıkması değil, suçun sıradanlaşması. Metropol insanı içten içe her gün suç olduğunu bildiği şeyleri geçiriyor içinden. Evet Selim gibileri iyi tanıyorum, en azından yakalanana kadar. Hapishane görmüş tanıdıklarım da oldu ayrıca.

                            Daha önce birine karşı şiddet uygulamış mıydınız?
                            -Uygulamadım diyemem. Ama hoşuma gitmediği ve bana kaybettirdiği kesin. Kendimi savunurken bile şiddetin çok can sıkıcı olduğunu düşünüyorum.

                            ŞİDDETİN NEDENİ AÇLIK VE TATMİNSİZLİK

                            İnsanlar neden şiddete başvuruyor sizce?
                            -Galiba en kolay mazeret bulunabilecek eylem şiddet. Bir sürü şey yüzünden şiddete başvurduğunu söyleyen insan var. Ben "açlık" ve "tatminsizlik" derim. En altta bunlar vardır.

                            Filmin kötü adamı olmak nasıl bir duygu? İyi karakterleri mi yoksa kötü adamları oynamayı mı daha çok seviyorsunuz?
                            -Kötü adam rolleri daha oyuncaklı, daha imkanlıdır. Sever oyuncular kötüleri. Açıkcası benim bir tercihim yok. Derinlikli, samimi ve gerçek karakterler olsun da ne olursa olsun.

                            Çağan Irmak'la tekrar aynı seti paylaşmak nasıldı?
                            -Çağan'ın oyunculuk yapmayı sevdiğini düşünüyorum. Aslında kamera önü için enteresan bir enerjisi var.

                            Kariyerinizde pişmanlıklarınız var mı? Dizi olsun, sinema olsun hep istediğiniz işlerde mi yer aldınız?
                            -Elbette var pişmanlıklarım. Genelde iş başlamadan vaadedilen şartlar, işin içinde değişir. Çok fazla değişmişse rahatsız olur gitmek istersin. Sabah uyandığımda işe gitmek yerine ölmeyi istediğim oldu benim de.

                            Yorum yap

                            • #29

                              Osmanlı tokadına 18 yaş sınırı

                              Türkiye'de 7, Hollanda'da 12 yaş sınırı konan "Son Osmanlı-Yandım Ali" filmine, 18 yaş sınırı getirildi. "Son Osmanlı" filminin, "Kurtlar Vadisi-Irak"tan sonra Almanya'da yaş sınırına (KJ damgası) takılan ikinci Türk filmi olmasının nedeni olarak, filmde bir Alman subayının dövüldüğü sahne gösteriliyor.

                              Alman subayına Osmanlı tokadı


                              http://videogaleri.hurriyet.com.tr/V...x?s=10&vid=586


                              "Son Osmanlı-Yandım Ali" filminin fragmanı

                              http://videogaleri.hurriyet.com.tr/V...x?s=11&vid=421


                              "Son Osmanlı-Yandım Ali" filminin fragmanı






                              Tarih, tek taraflı veriliyor ve aşırı şiddet içeriyor." gerekçesiyle yaş sınırını koyan Freiwillige Selbstkontrolle der Filmwirtschaft-Film Sanayii Serbest Denetleme Kurulu (FSK), konuyla ilgili olarak pazartesi günü yeniden bir değerlendirme yapılacağı kaydedildi.



                              Yapımcı şirket Özen Film'in yetkilisi Nizam Eren, yaş sınırının Almanya'da 18'e çıkarılmasını şaşkınlıkla karşıladıklarını belirterek, "Vahşet sahneleri içeren Mel Gibson'un 'Cesur Yürek' filminin bile 16 yaş kategorisinde değerlendirildiği Almanya'da 'Yandım Ali'nin hangi gerekçelerle 18 yaş sınıfına sokulduğunu anlamak güç" dedi. Almanya'daki dağıtımcı firma Central'in sözcüsü ise, kararın resmen sansür olduğunu belirterek, itiraz haklarının önümüzdeki günlerde tekrardan görüşüleceğini söyledi. FSK'nın, gerekçeli kararını önümüzdeki hafta vermesi bekleniyor.

                              Yorum yap

                              • #30

                                'Vatanperver' Türk sineması


                                'Deliyürek: Bumerang Cehennemi'nin açtığı yoldan bu sezon arka arkaya 'kahramanlık' temalı, milliyetçi filmler izlemeye başladık.

                                İstanbul Anadolu yakasının önemli sinemalarından, altı salonlu Rexx'in bir salonunda komedi filmi 'Maskeli Beşler-Irak' diğerinde 'Amerikalılar Karadeniz'de 2' oynuyor. 'Emret Komutanım: Şah Mat' ile tarihi film 'Son Osmanlı-Yandım Ali' de diğer salonlarda gösteriliyor. Aslında Türkiye'deki pek çok sinemada durum pek farklı değil. Popüler Türk filmleri hemen hemen her sinemada fazlasıyla kendine yer buluyor.

                                Bu filmlerin ortak yanı, 15-25 yaş grubu 'tipik sinema izleyicisi'ni hedeflemeleri ve 'kahramanlık' üzerine kurulu, militarizmi öven, milliyetçi filmler olması. Askerler cirit atıyor, silahlar patlıyor, Türklüğe ve askerliğe övgüler yağdırılıyor. Ve tabii Türkiye'nin düşmanlarıyla mücadele ediliyor.

                                Eleştirmenler şaşkın! Her hafta aynı vurgular yapılıyor. Ortak kanı filmlerin kötü olduğu ve yükselen milliyetçiliğe karşı Türk sinemasının yangına körükle gittiği. Peki 'ne oldu da birden bire bu tür milliyetçi filmleri arka arkaya izler olduk' derseniz cevabı yakın geçmişte bulursunuz.

                                Yıl 2001... Yönetmen Osman Sınav, aynı adlı televizyon dizisinden
                                'Deliyürek: Bumerang Cehennemi' adlı bir film çekiyor. Milliyetçi olduğunu dile getiren Sınav, filmde dizinin kahramanı Yusuf Miroğlu'nun gözünden Güneydoğu'da yaşanan 'terör' olayların perde arkasını anlatma iddiasında. Seyirciden bol bol alkış alan "Bu ülkenin ekmeğini yiyip bu ülkeye ihanet edenler, bu ülkenin ekmeğini yedikleri yerden kurşun da yerler" repliği yapımın siyasal tavrını da ortaya koyuyordu ve yaklaşık 1 milyon seyirci çekti.
                                'Deliyürek: Bumerang Cehennemi'nin açtığı yoldan bu sezon arka arkaya 'kahramanlık' temalı, milliyetçi filmler izlemeye başladık.

                                İşte bu iki filmin çok izlenmesi, milliyetçiliğin dünyada ve Türkiye'de yükselişte olması kimi yapımcıları da harekete geçirdi. Seyircinin en fazla sinemaya gitme eğiliminde olduğu bir dönemde (aralık-şubat) gösterilecek kahramanlık temalı popüler yapımlar üretildi. Filmlerin içine de illa Türk bayrağına, vatan toprağına ya da askerliğin kutsallığına vurgu yapan diyaloglar ve görsel ayrıntılar sıkıştırılıyor.

                                Mesela, işgal altındaki İstanbul'da İngilizler'in ve azınlıkların Türk karşıtı tavrından etkilenen kabadayı Yandım Ali'nin Milli mücadeleye katılma öyküsünü anlatan 'Son Osmanlı-Yandım Ali'de, Türk bayrağını indirmek isteyen İngilizler "Onu indirmeye kimsenin gücü yetmez" diyen Ali'den iyi bir dayak yiyor. Komedi filmi 'Amerikalılar Karadeniz'de 2'de bir askerin "Askerlik zor çiçeğim. Zor olmasına zor da vatan sevgisi var ya içimizde vız gelir bu zorluklar bize" diye başladığı replik "Her Türk asker doğar" diye devam ediyor. Kötü yürekli KGB ajanının bir Türk subayını öldürme komplosu üzerine kurulan, bir tür 'deli askerler' komedisi 'Emret Komutanım: Şah Mat' bile kışlada geçen bir kahramanlık hikâyesine dönüşüyor. Film, "Bizim askerimiz yüreklerinde atalarının kanlarıyla hazır gelirler," gibi hamasi replikler, "Komutanım, şehit düşersem bu memleketim Sivas'ın toprağıdır. Belki cenazem memleketime getirilemez. Bunu üzerime serp," gibi duygusal ifadelerle ilerliyor.

                                Geçen yılın sevimli beceriksiz hırsız çetesi 'Maskeli Beşler' de durumdan vazife çıkarmayı ihmal etmiyor ve soluğu Kuzey Irak'ta alıyor. 'Maskeli Beşler Irak' filminde çete üyeleri Kuzey Irak petrolleri üzerinde Türkiye'nin hakkının yendiğine inanıp Amerikalıların kontrolündeki bir petrol tesisine operasyon düzenliyor. Operasyonun sebebi de şöyle bir diyalogla açıklanıyor: "Zannedersem bize göre bu Irak'taki petrol kuyularında sanki hâlâ bizim hakkımız varmış gibi düşünüyoruz, "En azından elin Amerikalısından daha fazla hakkımız var. Kimse bu hakkı savunmadığı için biz de kalkıp buraya geldik."

                                Bu filmlerden kimisi milliyetçi çizgide olduğunu belirten sitelerde de takdir görüyor. Mesela www.milliyetciforum.com adresli internet sitesinde 'Gençliğimize izletmemiz gereken film ve diziler' arasında 'Son Osmanlı-Yandım Ali' sayılıyor, 'Kurtlar Vadisi'nin dönüşü sevinçle karşılanıyor.

                                Yorum yap

                                Hazırlanıyor...
                                X