• If this is your first visit, be sure to check out the FAQ by clicking the link above. You may have to register before you can post: click the register link above to proceed. To start viewing messages, select the forum that you want to visit from the selection below.

Duyuru

Gizle
No announcement yet.

Din için en tehlikelisi bunlar

Gizle
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Sil
new posts

  • Din için en tehlikelisi bunlar

    Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Cüppeli Ahmet Hoca görüntüleri için "aşırılık" yorumunu yaptı.

    Cüppeli Ahmet Hoca görüntüleri gündem yarattı, sizin yorumunuz ne?

    Başbakan, ABD yolculuğundan dönüşte sizlere söylemişti zaten. Aşırılık var doğrusu. Bunlar çok aşırılık gerçekten, bu tip aşırılıklar bazı ülkelerde daha az, bizde yaygın. Nerede şeffaflık var, nerede açık toplumun ilkeleri geçerli, işte o zaman bu aşırılıklar böyle kamuoyuna geldikçe, insanlar gözünün önünde görüyor. Ak Parti olarak bunları eleştirmekten, yanlış olduğunu söylemekten bizim kaçınacak, çekinecek hiçbir tarafımız yok, açık söylüyorum.

    Bu görüntüler sizi de rahatsız ediyor mu?

    Ben bir din adamı değilim, ama bireysel olarak söyleyeyim. Din için en tehlikelisi bu tip yapılanmalardır, bu tip haksızlıklardır. Din o zaman yaşanamaz hale gelir, din o zaman hayattan kopar tamamen. Din, hayatlar üstü, çağlar üstü diyoruz. Irk tanımaz diyoruz, coğrafya tanımaz diyoruz. Rus da Müslüman olabilir, Türk de olabilir, Arap da olabilir. Hangisi daha iyi insansa, daha faydalı insansa o önde olacaktır. Namazı bir Rus da kıldırabilir, Arap da kıldırabilir, Türk de kıldırabilir.

    BAŞI AÇIK-ÖRTÜLÜ BİZİ İLGİLENDİRMEZ

    Beyaz Saray’da eşlerinizin Laura Bush’la birlikte çektirdiği fotoğrafta üçünün de başı kapalıydı. Bu fotoğraf sizi hiç rahatsız etmiyor mu? Partinizde daha çok başı açık kadın olsun istemez misiniz?

    En geniş kesimleri kucaklayan, Türkiye’nin partisiyiz diyebilme hakkına sahip olan tek parti Ak Parti’dir. Doğunun da partisidir, batının da partisidir. Ortanın da partisidir. Kuzeyin de, güneyin de partisidir. Dindar insanların da, muhafazakar insanların da, en modern insanların da desteklediği bir partidir.

    Ben de o manada sordum. Gelecek seçimde daha fazla eşi başı açık aday gösterecek misiniz?

    Biz bu adaylarımızı tespit ederken, kesinlikle bu arkadaşların eşleriyle ilgili hiçbir ölçü koymayız. Eşinin başı açık, örtülü insan bizi hiç ilgilendirmez doğrusu. Merkez Bankası atamasından, başka göreve gönderdiğimiz kişiye kadar bu böyledir. Ama biz bu işi çok iyi yapar diye birisini tespit ettikten sonra baktığımızda "Aa, bu kişinin eşi örtülüymüş, o zaman onun üstünü çizelim" diyemeyiz.
    Veliaht cinayetlerinin arkasındaki gerçekler

    Sekiz yıl önce, yeşil cüppeli, sarı sakallı biri, Fatih’teki Çukurbostan Camii’ne girdiğinde dikkat çekmedi. İsmailağa cemaatinin "peygamber sünneti" saydığı bu giysilerle dolaşanlara sık rastlanıyordu camide. Doğru imam Hızır Ali Muratoğlu’nun yanına gitti. Etrafı kolaçan etmeye bile gerek duymadan cüppesinin altına attı elini. Bir tabanca çıkararak, cemaatiyle birlikte fıkıh sohbetleri yapan Muratoğlu’na tam 6 el ateş etti. Muratoğlu, oracıkta öldü.

    Bundan 8 yıl önce, 17 Mayıs 1998’de 45 yaşında öldürülen İmam Hızır Ali Muratoğlu, İsmailağa cemaatinin lideri "Mahmut Hoca" olarak bilinen Şeyh Mahmut Ustaosmanoğlu’nun damadıydı. Kayınpederi öldükten sonra onun yerine geçeceğine de kesin gözüyle bakılıyordu. Yani öldürülen, aslında Şeyh’in veliahtıydı!

    SORUMLU CÜPPELİ Mİ

    Muratoğlu’nun öldürülmesiyle ilgili bir sürü iddia ortaya atıldı. Aslında hedef Mahmut Hoca’ydı diyenler oldu örneğin. Diğer iddialardan biri de, cinayetin 1 yıl kadar önce ortaya çıkan Fadime Şahin-Ali Kalkancı skandalının misillemesi olarak işlendiği yolundaydı. Zaten o skandalın da İsmailağa cemaatindeki iç çekişmeler nedeniyle patladığı söyleniyordu. Ama daha çok taraftar bulan diğer bir iddiaya göre ise cinayetten aslında Mahmut Hoca’dan sonra cemaatin başına geçmek isteyen ve "Cüppeli Ahmet" olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü sorumluydu. Öyle ya, böylece en güçlü rakibi ortadan kalkmış oldu.

    ANİDEN ÇÖZÜLEN CİNAYET

    Cinayetle ilgili, polisin elinde görgü tanıklarının ifadeleri ve boş kovanlar dışında bir tek delil yoktu. Üstelik polis uzun süre bu delillerin dışında yeni bir ipucuna da ulaşamadı. Soruşturma, iyice belirsizliğe sürüklenirken, 3 yıl kadar sonra aniden çözüldü cinayet. Polis, bir başka cemaat üyesi Ahmet Kurt’un öldürülmesini Hızır Ali Muratoğlu’nun dosyasıyla birlikte ele almayı kararlaştırdı. Ve cemaat üyelerini yakın takibe alarak, kuşkulu davranışlarda bulunduğunu tespit ettiği Ufuk Salih Hantal’ın evine baskın düzenledi. Polis, evin kapısını da Ahmet Kurt cinayetinin işlendiği yerde bulunan anahtarla açıyordu.

    ÜÇ CİNAYET İŞLEDİ

    Ahmet Kurt’u Şubat 2001’de öldürdüğü iddiasıyla yakalanan Ufuk Salih Hantal, Hızır Ali’yi de öldürdüğünü kabul etti ilk sorgusunda. İlk ifadesinde cinayeti cemaatte kendisine kötü davranıldığı için işlediğini söylüyordu. Ancak sonraki ifadelerine "cinler" karıştı: "Hızır Hoca’nın müridi değilim. Yanına dini bilgi almak için gidiyordum. Cinlerinden kurtulmak için ben öldürdüm."

    Ufuk Salih Hantal’ın ifadeleri, bir başka cinayetin daha aydınlatılmasını sağladı. İmam Muratoğlu’ndan sonra cemaat üyesi Ömer Temiz’i de Nisan 2000’de öldürdüğünü kabul etti Hantal. Onu öldürme gerekçesi de "cinler"di: "Ömer Temiz’in, içeceklerime okunmuş ilaçlar atarak cinlerini üzerime saldığını öğrendim. Cinlerinden kurtulmak için onu da öldürdüm."

    CİNSEL TACİZ İDDİASI

    Nisan 2000’deki bu cinayeti üçüncüsü takip etmişti. Şubat 2001’de, cemaat üyesi olan arkadaşı Ahmet Kurt’u öldürmesinin gerekçesi ise çocuklar ve gençlerin tarikat-cemaat hayatında sıkça karşılaştıkları iddia edilen "cinsel tacize" dayanıyordu: "Ahmet Kurt arkadaşımdı. 15 yıl önce okulda şehvetli bir şekilde bacağımı sıkmıştı. Bunun intikamını almak için onu da silahla yaraladım. Sonra hastanede öldü."

    AKIL SAĞLIĞI ENGELİ
    Ufuk Salih Hantal


    Hantal, 3 cinayetin faili olarak idam istemiyle yargılandı. Ancak ceza almadı. Mahkeme, akıl sağlığının ceza almasını engellediğine karar verdi.

    Bu arada ideolojik köklerini İsmailağa’ya dayandıran, dinci terör örgütü İBDA-C’nin yayın organı Furkan Dergisi, Hantal’ın serbest bırakılmasıyla ilgili bir açıklama yaptı. Yayın kurulunun yaptığı açıklamada, Hızır Ali’nin gerçek katilinin Hantal olmadığı, asıl sorumlunun Fener Rum Patrikhanesi olduğu iddia edililiyordu.

    CÜPPELİ’NİN BABASI

    Hantal’ın tutuklanmasıyla cemaat üzerindeki ölüm korkusu azalmıştı ki, cemaatin "çok konuşan"ı olarak adlandırılan Cüppeli Ahmet’in babası Yusuf Ünlü, İsmailağa Camii avlusunda 18 Haziran 2001 akşamı bacaklarından kurşunlandı. Mahmut Hoca ile Ünlü Ailesi arasındaki ilişki, Hoca’nın Yusuf Ünlü ile eşi Rabia Ünlü’nün nikahını kıymasına kadar uzanıyordu. Yıllar sonra İran’a demir satması konusunda yardımcı olması için İslamcı yazar İsmail Nacar’ın kapısı çalan Yusuf Ünlü, oğlunun kariyer planlamasıyla ilgili olarak da "Kimin ne zaman öleceği elbette belli olmaz. Ancak Efendi Hazretleri (Mahmut Ustaosmanoğlu) ölürse yerine oğlum geçecek. Hiç tereddütüm yok" diye konuşuyordu.

    FAKİR FUKARA PARASI

    Yusuf Ünlü’yü vuran kişi, şirketinin müdürü Fahri Vural’dı. Vural, polise verdiği ifadesinde, 8 ay önce işten çıkarıldığını vurgulayarak, "Birçok fakir fukaranın parasını yiyen bu adam, beni 1 milyon mark borçlandırdıktan sonra işime son verdi" demişti. Vural’ın fakir fukaranın parasını toplayanlar olarak nitelendirdiği Cüppeli Ahmet ve ailesinin ticari ilişkileri, hayali ihracatçı Kemal Horzum’a bile uzanmıştı. Öte yandan aile, çeşitli vakıflar üzerinden ayrı bir kanaldan yardımlar topluyordu. Başkanlığını baba Yusuf Ünlü’nün yaptığı Fatih Hak ve Hizmet Vakfı’yla ilgili, Cüppeli Ahmet vaazlarında, "Büyük Allah size para veriyor, siz de vakfa veriyorsunuz. Böylece Allah sizi kendi parasıyla cennete götürüyor" diyordu.

    HÜRRİYET’İN FOTOĞRAFI

    Hızır Ali cinayetinde Cüppeli Ahmet bağlantısı hiçbir zaman doğrulanmadı. Ama en son Hürriyet’te çıkan jet-ski’li fotoğraflarından sonra Cüppeli’nin birçok nedenden ötürü İsmailağa’dan kesilip atılmasına karar verildiği, bu fotoğrafların da o yüzden ortaya çıkarıldığı iddia edildi. Söylenene göre, tarikat, Bayram Hoca cinayetinin ardından artık Cüppeli’yi saf dışı bırakmaya karar vermişti.

    Neden işleniyor bu cinayetler?

    İsmailağa cinayetlerinin nedenleri üzerinde iki ayrı gerekçe ortaya çıkıyor. birincisi, ruh sağlığı doktorları tarafından da onaylanıyor; zira katiller "cezai ehliyete sahip" değiller. Meczup, deli, ruh hastası vs... Tıpkı cinlere takan Hızır Ali Muratoğlu’nun katili Ufuk Şahin Hantal ya da Mektubatçı Bayram’ı öldüren ve psikolojik sorunları olduğu söylenen Mustafa Erdal gibi.

    İsmailağa cemaati şeyhi ve diğer üst düzey isimleri; marketleri, kooperatifleri, cemaat üyelerinin bağış yoluyla yaptığı nakdi yardımları, şirketleriyle; dergisi, televizyonu, radyosu, vakıflarıyla milyon dolarlık bir servetin de kontrolünü elinde bulunduruyor. Cemaat üzerindeki dini etkinlik ile parasal etkinlik tamamen birbirine girmiş durumda. Bu durum, cinayetlerin ikinci gerekçesi hakkında birçok farklı boyut gündeme getiriyor. Başta hilafet ve rant tartışmalarıyla, cemaatin savunduğu "İsmailağa’nın tasfiyesi" iddialarını. Örneğin cemaate hakim olma, yani milyon dolarlarla ifade ediyen tarikat gücünü kontrol etme kavgası olabilir mi neden? Yoksa birtakım güçlerin cemaat üzerindeki oyunları mı bu olup bitenler? Ya da örneğin cemaat üyelerinin ortaya attığı gibi Fener Rum Patrikhanesi’nin İsmailağa’yı güçsüzleştirme operasyonu mu her şey?

    Posta kimin oturduğu değil, nasıl ’oturulduğu’ önemli

    Bayram Öztürk cinayetinin ardından iddialar yine ortalığa saçıldı. İş yine geldi "post" kavgasına dayandı. Bayram Hoca da Hızır Hoca gibi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun veliahtı değil miydi! İşte cemaate yakın bir ismin halife arayışlarıyla ilgili yaptığı yorum:

    "Efendi hazretlerinin makamında aslında kimsenin gözü yok. Gözü olduğu söylenenlerin asıl planı, Efendi Hazretlerinin ölümü sonrasında, kendi yollarını nasıl çizecekleri yönünde. Yüz binleri aşan mürit kitlesinin kime nasıl bağlanacağı; kimi kendisine referans alacağı. Elbette posta biri oturacak; ancak posta oturacak kişi, oturmayanlar kadar güçlü olmayabilir. Ekonomik ve kitlesel güç, posta oturmayanlarda kalabilir. Posta oturan ise sadece sembolik bir makamı işgal eden kişiye dönüşebilir."

    İki ölüm var, kimse şikáyetçi olmuyor

    Bayram Ali Öztürk, İsmailağa cemaati içinde "Mektubatçı" olarak anılıyordu ve Mahmut Hoca’nın veliahtlarından biri olarak görülüyordu. Geçen 3 Eylül’de sabah namazı sonrası yapılan sohbet toplantısında Mustafa Erdal tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü.

    3 Eylül’de emekli imam Bayram Ali Öztürk’ün öldürülmesi, şimdilik işlenen son tarikat cinayeti. İsmailağa Camii’nde, bir pazar günü sabah namazı sonrası yapılan sohbet toplantısında Mustafa Erdal tarafından kalbinden bıçaklanan Bayram Hoca, kaldırıldığı hastanede öldü. Sonrasında katil Mustafa Erdal’ın linç edilerek öldürülmesi ise hálá sıcak, hálá hafızalarda ve hálá çözülmüş değil.

    İsmailağa cemaati içinde "Mektubatçı" lakabıyla tanınan ve cemaatin yükseköğrenim görmüş "alim" sıfatlı nadir isimlerinden Bayram Ali Öztürk, tıpkı 8 yıl önce öldürülen İmam Hızır Ali Muratoğlu gibi, Mahmut Hoca’nın veliahtları arasında gösteriliyordu. Sağlık sorunları nedeniyle cemaatin karşısına çok seyrek çıkan Mahmut Hoca yerine İsmailağa minberine çoğunlukla Bayram Hoca oturuyordu.

    İstanbul’un çeşitli camilerinde imamlık yaptıktan sonra, 5 yıl önce sağlık sorunlarını gerekçe göstererek emekliliğini istemişti. Emekliliğinin sonrasında da tüm mesaisini cemaate ayırmaya başladı. Hemen hemen her gün yaklaşık 4 saat süren dini derslerini İsmailağa Camii’nde sürdürüyordu.

    CEMAATİN SESSİZLİĞİ

    Öztürk’ü öldüren Mustafa Erdal ise tıpkı Muratoğlu’nu öldüren Ufuk Salih Hantal gibi cüppeli ve sakallıydı. 1979 doğumlu, Adıyaman’ın Kahta ilçesi nüfusuna kayıtlıydı.

    Öztürk’ün öldürülmesi sonrasında da, geçmişte olduğu gibi cemaat, sessizlik yeminine (omerta) sığındı. Öyle ki, ne Öztürk’ün ne de katil Mustafa Erdal’ın ailesi şikayetçi olmuştu. Ortada iki ölü vardı ancak, kimse hareket geçmiyordu. Hatta polis bile başta Erdal’ın linç edilmesini "Kafasını mihraba vurarak öldü" diye geçiştirmeye çalıştı, ama sonra döndü. Adli Tıp’ın otopsi sonucuna göre ise Erdal, "beden travması" nedeniyle ölmüştü.

    O bir mahkûmdur hak ve hukuku vardır

    Bayram sohbetlerinin 2. konuğu Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ile Ankara Temsilcisi Enis Berberoğlu’nun sorularını yanıtlayan Gül, terörle mücadeledeki yeni dönemi anlattı, Abdullah Öcalan’ın bir mahkum olduğunu ve hakları bulunduğunu söyledi.

    Terörle mücadelede yeni bir dönem başladı, beklentiniz neler?

    Tabii önce terörü durdurmak, etkisizleştirmek ve terörle sonuna kadar mücadele azmini göstermemiz gerekli. Diyoruz ki terör örgütü kan akıtarak, tuzaklar kurarak hiçbir yere varılamayacağını görmüştür. Demokrasi terörü tek başına mağlup edemez, ama demokrasi ve demokratik gelişmeler teröristleri izole eder ve halkı onlardan ayırır. Biz buna çok önem verdik ve neticelerini de aldık. Diyarbakır’daki olaylardan sonra halk, esnaf herkes devletin yanında olduğunu gösterdiyse bunun sebebi budur. Allah korusun yanlışlar yapılırsa tam teröristlerin ekmeğine kaymak sürmek gibi tabiri caizse o nokta ortaya çıkar.

    IRAK ZATEN BÖLÜNMÜŞTÜ

    Kuzey Irak çok hızlı gelişiyor, Güneydoğumuz için cazibe merkezi oluyor yorumları var.

    Yok. Kuzey Irak’takilerle Türkiye’dekiler çok farklı. Kendi vatandaşlarımızın Türkiye’ye bağlılığı ve aidiyetinden asla şüphe etmememiz lazım. Kuzey Irak’ta ayrı bir realitenin ve gelişmenin olduğu ortada. Saddam Hüseyin iktidardayken 36 ile 32’nci paralellerle Irak zaten fiilen bölünmemiş miydi? Şimdi bunlar birleştirilmeye uğraşılıyor.

    Irak’ın bölünmesi tehlikesi büyük mü?

    Yeni ortaya çıkmış bir durum yok ortada. Teorik olarak konuşuyoruz, Allah korusun bir bölünme yaşanırsa... Iraklıların buna vereceği tepki ve bunun getireceği yeni bir kargaşa veya iç savaş olacaktır. Yani, Irak diktatörden kurtulduk, aydınlık günler gelsin derken, başka bir karanlık safhaya girecektir. Ondan sonra tabii ki ABD de çok zor durumda kalacaktır. ABD’nin de çıkarına değildir Irak’ın bölünmesi.

    ABD ÇEKİLME İŞARETİ VERMEDİ

    Başkan Bush-Erdoğan görüşmesinde Irak’tan çekilme takvimi konuşuldu mu?

    Şöyle konuşuldu. Başkan Bush dedi ki: "Irak’ta hükümet var, başbakan var. Irak’ın kadroları var, onların yerleşmesi lazım. Tabii ki sonra Irak’ı Iraklılar yönetecektir. ’Sizi istemiyoruz’ derlerse yapacak bir şeyimiz yoktur." Tabii ki bir çekilme işareti yok. Arkada büyük bir boşluk bırakılamaz doğrusu. Irak’ın bir an önce düzlüğe çıkmasını istiyorum.

    ABD’li koordinatör Ralston’un iki hafta sonraki ziyaretinden somut sonuç bekliyor musunuz?

    İki hafta sonra Edip Başer davet etmiş, konferans için gelecekmiş. Amerikalılar bir şeyler yapmak için gerçekten uğraşıyorlar. Ben onlara şunu söyledim: "Türkiye’ye müttefik olan bir ülkede PKK’nın, yani terör örgütünün liderliğinin bulunmasını izah edebilir misiniz?" Kendilerini doğrusu çok mecbur da hissediyorlar kararlı bir şeyler yapmak için. Bu iradeleri olduğunu da görüyorum; ama bizim açımızdan bütün bunlara rağmen biz tamamen onlara bırakacak bir pozisyonda değiliz.

    EN KORKUNÇ SAVAŞ İÇİMİZDE

    Abdullah Öcalan’la gayri resmi de olsa bir temas var mı? Mesela yemeğini götürenler falan hiç konuşuyor mu?

    Onun mahkûmiyet şartları belli. Türk devleti, mahkemeler cezasını verdikten sonra tabii ki, suçluluğu sabit olan insanların, hak ve hukukları var. Bu hak ve hukuka uygun mahkumiyetini sürdürüyor. Her mahkûmun hak ve hukuku var.

    Güneydoğu politikasını belirlerken, ifade ederken içinizden gelen çözümü açıkça savunabiliyor musunuz?

    Lübnan’a gittiğimde Meclis Başkanı’nı ziyaret ettim. Bana dedi ki: "En korkunç savaş içimizdeki savaştır." Bakın Bosna’da neler oldu, beraber yaşayan insanlar birbirlerini nasıl katlettiler. Terör örgütü bunu oluşturmak için gayret sarf ediyor. Bu tuzağa asla düşmemek lazım.

    Örgüt silah bırakırsa yeni bir eve dönüş yasası düşünür müsünüz?

    Bizim elimizde herhangi bir af yasası, şu an hiç bu tip bir programımız yok. Bunlarla hiç ilgilenmiyoruz.

    Eve dönüş yasası istenilen sonucu neden vermedi?

    Geçmişteki yasa Meclis’e ilk gittiği şekliyle çıksaydı daha çok faydası olurdu kanaatindeyim.

    Neredeyse dağda emekli olacak yaşa geldiler

    Bölgeden yeterli istihbarat geliyor mu, örgütte bıkkınlıktan söz ediliyor.

    Vardır elbette. Nerdeyse dağda emekli olacak hale gelmiş, böyle bir şey olabilir mi. Böyle aptalca bir şey olamaz ki.

    Çatışmalar durunca yatırımlar hızlanır dediniz.

    Çatışmalar olunca biz daha sık yapabileceğimiz şeyleri yapamıyoruz. Şimdiye kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine insanlar hep cezalandırmak için gönderildi. Lütfen şimdi bakın, bu bizim çok bilinçli bir uygulamamız. Tam tersine, Diyarbakır Valisi, Siirt Valisi, Batman Valisi, Hakkári Valisi Kars’a kadar en seçkin, en dinamik ve gerçekten yarın oralardan en büyük şehirlere getirip, en daha önemli yerlere koyabileceğimiz arkadaşları gönderdik. Emniyet müdürlerimizi de aynı şekilde yaptık.

    Tayyip Bey ile Çankaya pazarlığı yapmadık

    Tayyip Bey’in cumhurbaşkanlığına aday olması konusunda görüşünüz nedir? Olmasını ister misiniz?

    Cumhurbaşkanlığı seçimine süre var. Kuralları ve zamanı belli olmasaydı, bazı şeylerin şu anda tartışılması normaldi. Bu konu ne kadar kısa süre içerisinde tartışılırsa o kadar iyi olur. Yoksa yapacağımız işlerden kendimizi uzakta tutmaya başlarız, enerjimiz bu konuya gitmeye başlar, yanlış olur. Kendi aramızda bile bu konuları konuşmuyoruz.

    Erdoğan ile hükümet kurulurken bir pazarlık yaptığınız, kendisi Köşk’e çıkarsa sizin de Başbakanlığa geleceğiniz konusunda anlaştığınız iddia ediliyor.

    Hiçbiri doğru değil. Hep bir araya geleceğiz, tabii ki konuşacağız. Tabii ki ne yapacağımızı tartışacağız. Doğru bir karar vereceğimize inanıyorum, bu meseleler tabii ki Türkiye’de siyasetin en önemli konusu olmuş, ama ben bunun aşılacağına inanıyorum. Sonunda Türkiye yoluna devam edecek, birisi cumhurbaşkanı olacak ve Türkiye aynı yolda devam edecek, kuralları belli bunun.

    Vatandaşlarımıza son bir mesajınız var mı?

    Sizin aracılığınızla bütün halkımızın bayramını kutluyorum.

    Emine Hanım o sabah korumaları uyarmış

    Başbakan’ın rahatsızlığını nasıl öğrendiniz?

    Meclis’e geldiğimizde, Başbakan’ın aracından "Güven Hastanesi’ne gidiyoruz, oraya gelin" anonsu yapıldı. Hatta biz Meclis’te bekleyenlerin önünde durmadan hızla geçtik gittik.

    Karşılaştığınızda bilinci açık mıydı?

    Şuuru tamamen kapalı değildi. "Benim bir şeyim yok" diyordu, biz de "Biliyoruz, bir şeyin yok" karşılığını verdik. Sonra hemen bir açıklama yaptırdık.

    Başbakan’ın programının çok yoğun olması eleştiriliyor.

    Tatil yapmaktan utanıyoruz, tatil yapmamakla övünüyoruz. Başbakan cumartesi günü Edirne’deydi, sonra geç saatlere kadar partide çalıştı. Zaten Emine Hanım sabah çıkışta korumaları "Dün gece zor geçti, rahatsızdı" diye uyarmış.

    Peki artık tatil yapacak mı, dinlenecek mi?

    İnsanlar hep birbirine tavsiyede bulunur ama bunu uygulayamaz. Biz hep birbirimize kendimize dikkat edelim diyoruz ama uygulamaya gelince böyle olmuyor. Benim de kulak rahatsızlığım bile bile oldu, ardından nezle grip geçirdim, doktor dinlenmen gerekirdi, dedi. Gitmemem gerekirdi o şartlarda. Göz göre göre gidiyorum, bazen kendime kızıyorum doğrusu.

    alıntı heber hürriyet

Hazırlanıyor...
X