• If this is your first visit, be sure to check out the FAQ by clicking the link above. You may have to register before you can post: click the register link above to proceed. To start viewing messages, select the forum that you want to visit from the selection below.

Duyuru

Gizle
No announcement yet.

Kanserin İlacı Yiyecekler

Gizle
Bu konu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Sil
new posts
  • #31

    Akciğer kanserine umut oldu

    Meme kanseri ilacı akciğer kanserine umut oldu.


    İsviçre'de yapılan bir araştırma meme kanseri tedavisinde kullanılan ilaçların akciğer kanseri tedavisinde de kullanılabileceğini ortaya çıkardı.
    Uzmanlar bu bulgunun başka araştırmalarla da desteklenmesi durumunda akciğer kanseri tedavisinde ciddi bir umut olacağını belirtiyor.
    Ancak bu konuda bir sonuca varmak için kapsamlı klinik deneylerin yapılması gerektiği hatırlatılıyor.

    Cancer Journal adlı dergide yayınlanan araştırmaya göre anti-östrojen olarak bilinen meme kanseri ilaçları akciğer kanserinden ölümleri azaltabilir.
    Bilim adamlarını bu araştırmayı yapmaya iten, östrojen hormonunu seviyesinin artması sonucu akciğer kanseri riskinin de arttığı yönündeki bulgu olmuş.

    "O zaman akciğer kanseri riskini azaltmak için östrojen hormonu seviyesini düşürmek gerek" diye düşünen bilim adamları, bu işlevi gören meme kanseri ilaçlarına başvurmuş.
    Cinsellik hormonu östrojeni etkisiz kılan ve meme kanseri tedavisinde neredeyse 40 yıldır kullanılan Tamoxifen özel olarak incelenmiş.

    1980 ile 2003 yılları arasında meme kanseri tedavisi gören kadınlarla ilgili kayıtları inceleyen araştırmacılar, bunları anti-östrojen kullananlar ve kullanmayanlar olarak iki eşit gruba ayırmış.

    Meme kanserinin devamında akciğer kanserine de yakalanan kadınların sayısının iki grupta da aynı olduğu görülmüş.
    Ancak anti-östrojen kullanan gruptaki akciğer kanserli kadınların ölüm oranı daha düşük çıkmış.

    Yorum yap

    • #32

      Köpekler kanseri teşhis edecek

      Patlayıcı ve uyuşturucu yakalamakta kullanılan özel eğitimli köpeklerin koku almadaki yeteneğinin bambaşka bir alanda prostat kanserinin teşhisinde kullanılabileceği ortaya çıktı.


      Özel eğitimli köpeklerin kokuya karşı son derece duyarlı olmaları sayesinde basit bir idrar testiyle en tehlikeli kanser türlerinden biri olan prostat kanserinin teşhis edilebileceği düşünülüyor. Bu girişimin öncüsü Paris Tenon hastanesinden ürolog ve kanser uzmanı Profesör Olivier Cussenot, Fransız hava kuvvetleri için yetiştirilen bir köpeğin prostat kanserini koklayarak anlayabildiğini ve ikinci bir köpeğin de yetiştirilmekte olduğunu belirterek, bu köpeklerin kanser tespit etmek için Fransa'da yetiştirilen ilk köpekler olduğuna işaret etti.

      Avrupa'da ilk kez bir köpeğin prostat kanserinin teşhisinde kullanıldığını belirten Fransız uzman, köpeklerin bu yeteneğine hayran kaldıklarını, hiçbir testin bu kadar başarılı olmadığının altını çizdi. Bu konudaki araştırması European Urology dergisinde yayınlanan Profesör Cussenot, köpeklerin koku almadaki uzmanlık ve hassasiyetinin yüzde 91'e ulaştığını belirterek, kanserin kokusunu tespit etmek için köpeklerin özel olarak yetiştirilmesinin çok şaşırtıcı olmayacağını kaydetti.

      Tıp dergisi Lancet'te 1989'da yayınlanan bir makalede de, köpeklerin bir deri kanseri olan melanomu koklayarak anlayabildikleri belirtilmiş, ayrıca köpeklerin özellikle nefes yoluyla akciğer kanserini veya idrar kokusundan mesane kanserini tespit edebildikleri gözlenmişti.

      Yorum yap

      • #33

        Yiyecekler bizi tehdit ediyor

        Şeker pancarı yerine mısırdan elde edilen şeker neredeyse bütün hazır yiyeceklere girmiş durumda. Halk sağlığını tehdit eden mısır şurubundan yapılan gıdalar pankreas kanserini tetikliyor


        Üç tehlikeli beyaz olarak bilinen ‘un, şeker ve tuz’un insan sağlığına etkisi tartışılırken, daha az maliyetle elde edilen ve gazozdan çikolataya pek çok üründe kullanılan nişasta bazlı şeker (NBŞ), bazı AB ülkelerinde yasaklandı.
        Türkiye, dünyanın en büyük 4. şeker pancarı üreticisiyken, ton başına sadece 250-300 dolar daha ucuz olan “mısır şurubu” üretmek için sadece 2010’da 500 bin ton mısır ithal etti. Ancak içeriğinde fruktoz olan mısır şurubu ile yapılan gıdalar, doktorlara göre kronik hastalıkları salgına dönüştürüyor.

        Fransa, Hollanda ve İngiltere, bu nedenlerle Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) olarak da adlandırılan mısır şurubu üretimini yasakladı. En büyük üretici ABD, üretim kotasını düşürdü. Türkiye’de ise Danıştay’ın kesinleşmiş kararına rağmen Bakanlar Kurulu kotayı düşürmemekte ısrar ediyor.

        NBŞ artık kotalı, kotasız ve merdiven altı olarak; alkollü, gazlı, kolalı içeceklerde, baklava, bisküvi ve her türlü unlu mamul sanayiinde kullanılıyor. Üstelik yalnızca tat verici olarak değil fermantasyon, raf ömrünü uzatma, nem dengesini koruma amacıyla da...

        HERKES YASAKLIYOR BİZ ARTIRIYORUZ

        Tokluk hissi vermeyen ve kanserden kalp hastalıklarına ve karaciğer yetmezliğine kadar birçok kronik hastalığa yol açtığı ileri sürülen nişasta bazlı şeker (NBŞ), Fransa, Hollanda ve İngiltere’de yasaklandı.

        Bağımsız bilim adamlarının, “Mısırdan elde edilen NBŞ’de yüksek oranda fruktoz (meyve şekeri) var. Fruktoz, tokluk hissi uyandırmaz aksine yedikçe yedirir. Kronik hastalıklar salgına dönüşmeden önlem alınmalı” dediği NBŞ için Türkiye bir cennet durumunda.

        Türkiye’de mahkemeler, şirketlere ‘kotayı düşür’ dese de Bakanlar Kurulu yetkisini, kotayı artırma yönünde kullanıyor. NBŞ artık kotalı, kotasız ve merdiven altı olarak tüm gıda maddelerinde kullanılıyor.

        En büyük üretici konumundaki ABD’nin Gıda ve İlaç İdaresi FDA, Nisan 2008’de “içeriğinde yüksek fruktoz olan NBŞ suni tatlandırıcıdır” açıklaması yaptı. ABD’de bilim adamları, obezite ve obeziteye bağlı hastalıkların artışını NBŞ’ye bağlayınca, yüzde 10 olan ABD üretim kotası, yüzde 2’lere düşürüldü.

        Bu gelişmeler yaşanırken Türkiye, yüzde 10 olan NBŞ üretimkotasını yüzde 15’e çıkardı. Bunun tek nedeni ise nişasta bazlı şekerin, pancardan elde edilen şekere oranla ton başına 250-300 dolar daha ucuz olmasıydı.

        Şeker pancarında dünyanın 4’üncü büyük üreticisi olan Türkiye, yeterli oranda mısır üretiliyor olmasına rağmen dışarıdan ithal ettiği mısırla NBŞ üretiyor. Türkiye’de gıda maddelerinde kullanım oranı ise bazı verilere göre yüzde 30 ancak yüzde 50- 80’lere vardığı iddia ediliyor.

        BU İŞTEN KAZANAN KİM?

        HEM SAĞLIK ELDEN GİDİYOR HEM ÇİFTÇİ PERİŞAN OLUYOR

        Avrupa’da kişi başına NBŞ tüketiminin 1-1.5 kilo, Türkiye’de ise 6 kilo civarında olduğunu söyleyen Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, NBŞ üretimiyle ticari açıdan Türkiye’nin kâr etmediğini, buna rağmen halk sağlığının bozulmasına göz yumulduğunu şu verilerle açıklıyor:

        “Fransa, İngiltere, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde de pancardan şeker elde ediliyor. Ama bu ülkelerden Fransa, Hollanda ve İngiltere NBŞ bazlı şeker üretimini yasakladı. 25 Avrupa ülkesi 1milyon 200 bin ton NBŞ üretirken Türkiye tek başına 500 bin ton üretiyor.

        Türkiye 2008 yılında 1milyon 151 bin 490 ton mısır ithal etmiş, 2009 yılında 485 bin 130, 2010 Eylül ayı itibarıyla 425 bin 646 ton mısır ithalatı yapmışız. Bir tarafta GDO’lu mısır tüketip halkın sağlığını bozuyoruz diğer taraftan Türkiye’deki çiftçiyi değil başka ülkeleri desteklemiş oluyoruz.

        EN BÜYÜK KARI ÜLKER SAĞLIYOR

        Türkiye’de NBŞ üreten 5 tesis var. Bunlardan Cargill’ın kapasitesi 400 bin ton, Adana’da bulunan Amylum’un kapasitesi 250 bin ton, Ülker- Cargill ortaklığındaki Pendik Nişasta’nın kapasitesi 110 bin ton, Tat firmasının kapasitesi 70 bin ton ve Sunar’ın kapasitesi 55 bin ton mısır.

        Bu 5 tesisten biri olan Pendik Nişasta Sanayi, Ülker Grubu’na ait.

        Ülker Grubu, Pendik Nişasta Sanayi tesisinde Cargill ile ortak olarak mısır şurubu üretiyor.

        Üç büyük kola üreticisi (Coca-Cola, Pepsi-Cola ve Cola Turka), içeceklerini tatlandırmak için pancar şekeri yerine, ton başına 250-300 dolar daha ucuz olan “mısır şurubu” kullanmayı tercih ediyor. NBŞ üreten 5 firma arasında yer alan Ülker, piyasanın en büyük şirketi olan Cargill’a ortak ve neredeyse tekel konumunda.

        Ülker aynı zamanda NBŞ’yi en çok kullanan gıda üreticisi olduğu için de bu üretimden en çok kâr eden firma konumunda. Üstelik Ülker daha önce Bakanlar Kurulu’nun üretim kotasını aşmayı da başarmıştı.

        KANSER HÜCRELERİNİN BÜYÜMESİNİ HIZLANDIRIYOR

        Bugüne kadar yapılan pek çok araştırma, doğalın dışına taşmış şeker metabolizmasının pankreas kanserine neden olduğunu gösterdi. ABD’de 88 bin 802 kadının katılımıyla gerçekleştirilen ‘Nurses Health Study’ adlı araştırmada, 18 yıllık takip süresinde 180 kişide pankreas kanseri saptandı.

        Bu çalışmaya göre, çay şekeri (sükroz) pankreas kanseriyle ilişkili bulunmadı. Buna karşılık özellikle vücut kitle indeksi yüksek olan ve artmış ensülin direnci bulunan bireylerde, yüksek glisemik yük ve fruktozdan (mısır şurubu şekeri) zengin diyet, pankreas kanseri olasılığını istatistiksel anlamlı bir biçimde artırdığı görüldü.

        Multiethnic Cohort adlı çalışmada ise diyetteki glisemik yük (bir yiyeceğin bir porsiyondaki gerçek karbonhidrat miktarı), eklenen şekerler ve karbohidratların pankreas kanseri oluşturma riski araştırıldı. 8 yıl izlenen 162 bin denekten 434’ünde pankreas kanseri ortaya çıktı.

        Analiz sonucunda nişasta bazlı şekerde bol miktarda bulunan fruktozun pankreas kanseri ile istatistiksel anlamlı ilişkili olduğu gösterildi.

        Yorum yap

        • #34

          Kanser riskini nasıl azaltabilirsiniz?

          Bilim adamları, kanser vakalarının üçte birinin daha sağlıklı bir beslenmeyle önlenebileceğini açıklıyorlar. Peki kansere yakalanmamak için hangi yiyeceklerden, ne kadar yemeliyiz?

          The Telegraph'ta yer alan habere göre, vücudunuzu kansere karşı korumak için Dünya Kanser Araştırma Fonu tarafından açıklanan bazı öneriler:

          Vücut ağırlığınızı düşük tutun: Çok zayıf olmaktan uzak durarak kilonuzu normal seviyede tutmak kansere yakalanma riskinizi düşüren en iyi yoldur. Vücut Kitle İndeksi'nde sağlıklı kiloda olursanız (18,5 ile 24,9) şeker ve kalp hastalığına karşı da korunursunuz.

          Düzenli egzersiz yapın: Her gün en az 30 dakika tempolu yürüyüş gibi ılımlı aktiviteler yapmak kalbinize ve bel ölçünüze faydalıdır. Bu şekilde kanserden korunmanıza da yardım eder.

          Sağlıklı beslenmek: Yağlı, şekerli, tuzlu ve kalorili yiyecekler ile şekerli içeceklerden uzak durmak kanser riskini azaltıyor. Ayrıca et ve özellikle de işlenmiş et tüketimini sınırlandırmanız önemlidir. Sebze, meyve, tam tahıllar ve fasulye gibi kuru bakliyatlardan oluşan bir beslenme şekli sizi kansere karşı koruyacaktır.

          Kanserden korunmak için gıda takviyesi kullanmayın: Kanser riskini azaltmada gıda takviyeleri kullanmak sağlıklı bir beslenme kadar etkili değildir. Ayrıca bazı gıda takviyeleri size başka şekiller de zarar verebiliyor.

          İlk 6 ay bebeğinize anne sütü verin: Anneler bebeklerinin ilk altı aylık döneminde onları kendi sütleriyle beslemeli, daha sonra ek gıdalara geçmeli. Bu şekilde yaparsanız annenin kansere yakalanma riski azalıyor ve çocuğun ileride obez olma ihtimali de sınırlanmış oluyor.

          Yorum yap

          • #35

            Çayın kanseri tedavi eden özelliği

            Türk bilim adamı Faruk Durukan, çay bitkisinin ekstraktında kanseri tedavi eden bitki özlerine rastlandığını belirtti.


            Durukan, hastalığa yakalanmadan önce ve hastalığa yakalandıktan sonra çay bitkisinin hastalıklar üzerindeki faydaları ile ilgili, Rize'de çayın kanser ve türevi hastalıkların tedavisinde sağlayacağı faydalara yönelik yaptığı bilimsel çalışmalarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

            Türkiye'de, "Taşın suyunu çıkaran müthiş Türk" olarak bilinen Faruk Durukan, kanserle mücadelenin terörle mücadele kadar önemli olduğunu ifade etti.
            Durukan, kanser tedavisinde lojistik desteğin mutlaka kesilmesi gerektiğini, ışın tedavisinin karşılığı olduğunu ve yeşil çayın kemoterapiye önemli etkiler sağladığını ifade etti.

            Çay bitkisinin ekstraktını Çaykur'a ait son derece modern dizayn edilmiş laboratuvarlarda keşfettiklerini dile getiren Durukan, "Bitkilerin, öz suyunu, etken maddeleri ya da faydalı kısımlarının kullanımını çabuklaştırmak ve bunlardan hammadde elde etmek için yapılan işleme ekstrakt denmektedir.

            Günümüzde doğal yöntemlerle bunları elde edebilmek ileri teknoloji ve bilgi gerektirmektedir.

            Türkiye'de ilk defa ekstrakt, tarafımdan kendi tesislerimde üretilmiştir. 5 yıldır onlarca üniversitemize bilimsel alanda kullanılması için ekstrakt hammaddesini ülkemizde üreten tek tesisse sahip kişiyim." dedi.

            Çay ve diğer bitkilerden üretmiş olduğu ekstraktın ilaç olarak değil, gıda takviyesi ve hastalıkların tedavisi için kullanıldığına dikkat çeken bilim adamı Durukan, "Son yaptığımız çalışmalar neticesinde, yeşil çayın, kanser hastalığının tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçlarının hastaya verdiği olumsuz etkileri azalttığı ve ilacın etkisini ise artırdığı bilimsel olarak tespit edilmiştir." diye konuştu.

            Yorum yap

            • #36

              Fazla peynir kanser ediyor!

              Hollandalı ve Belçikalı uzmanların yaptığı araştırmada, fazla peynir tüketmenin mesane kanseri riskini artırdığı ortaya çıktı




              200 kanser hastası ve 386 sağlıklı kişinin verileri incelenerek yapılan araştırmaya göre, günde 53 gramdan fazla peynir tüketen kişilerde mesane kanseri riski, yüzde 50’den fazla yükseliyor.

              Uzmanlar zeytinyağı ağırlıklı Akdeniz beslenme şeklinin riski azalttığının altını çizdi.

              Yorum yap

              • #37

                Kanser kronik hastalık olacak

                Kanserin tedavisinde dünyada etkili çalışmalar var. 10-15 yılda kanserin kronik hastalıklar arasına gireceği tahmin ediliyor.

                Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Celalettin Camcı, kanserin tedavisi konusunda dünyada etkili çalışmalar yapıldığını belirterek, “10-15 yılda birlikte yaşanılabilen kronik hastalıklar arasına gireceğini tahmin ediyoruz” dedi.

                Camcı, Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Gaziantep Şube Başkanlığı'nda düzenlediği basın toplantısında, halen kanser hastalıklarının yüzde 60-70'inin tedavi edilebilir nitelikte olduğunu, yüzde 30-40'ının ise tedavi edilemediğini söyledi.

                Kanser hastalığının beslenme ve sigara ile çok yakından ilgisi bulunduğuna işaret eden Camcı, yüksek kalori, obezite, şeker hastalığı, alkol kullanımı ve fazla güneş ışınlarına maruz kalmanın da kanseri tetikleyen nedenler arasında olduğunu ifade etti.
                Dünyada ve Türkiye'de kadınlarda en çok görülen kanser türünün meme kanseri, erkeklerde ise akciğer kanseri olduğunu anlatan Camcı, şu bilgileri verdi:

                “Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise yüksek yağ ve protein tüketimine bağlı olarak mide bağırsak kanseri vakalarına sık rastlanıldığını görüyoruz. Kanser hastalığında özellikle erken teşhis çok önemli.
                Hastalığın erken teşhis edilmesi durumunda tedavi şansı da çok artıyor. Erken teşhisi durumunda şu anda kanser vakalarının yüzde 60-70'ini tedavi edebiliyoruz. Kanserin tedavisi konusunda bütün dünyada etkili çalışmalar yapılıyor. Yapılan bu çalışmalar sonucunda, önümüzdeki 10-15 yılda birlikte yaşanılabilen kronik hastalıklar arasına gireceğini tahmin ediyoruz.”

                Önlemesi ucuz

                Camcı, insan hayatını tehdit eden en tehlikeli hastalıklar arasında yer alan kanserin tedavisinin pahalı, önlenmesi alanında yapılan çalışmaların ise ucuz olduğunu kaydetti. Kanser hastalığında önleyici tedbirlerin önemli olduğuna işaret eden Camcı, “Tedavisinde en çok ilaç kullanılan hastalık grubunun başında kanser geliyor, çok pahalı olan ilaçların uzun süreli kullanılması gerekiyor. Bu nedenle hastalığı tedavi etmekten çok önleyici tedbirlerin alınması gerekiyor. Önemli olan daha ucuz önleyici tedbirleri alabilmektir” dedi.

                Hastalığın 2030 yılında dünya genelinde iki katına çıkacağını düşündüklerini belirten Camcı, şunları söyledi:

                “Dünyada her yıl kansere yakalanan insan sayısı İstanbul'un nüfusu kadar. Dünyada her yıl 7.6 milyon insanın kanser hastalığı nedeniyle hayatını kaybediyor.
                Dünya Sağlık Örgütü, hemen harekete geçilmezse 2030 yılına kadar küresel düzeyde kanser ölümlerinin yüzde 80 kadar artacağını tahmin etmektedir. Kanserin önlenmesi, erken tanısı ve tedavisi gibi ispatlanmış yöntemler olmasına karşın bu tedavilere, orta ve düşük gelir düzeyli ülkelerde herkes erişememektedir. Kanserden korunma yöntemleri çok önemli. Sağlıklı beslenme alışkanlıkları, ideal vücut ağırlığının korunması, düzenli fiziksel aktivite, alkol alımının sınırlandırılması kanser riskini azaltıyor.”

                Celalettin Camcı, Türkiye'de her yıl 115-140 bin kanser vakası tespit edildiğini kaydetti.

                Yorum yap

                • #38

                  Kansere karşı 3-2 öne geçti

                  Genç yaşta art arda 5 organına yayılan kanser hastalığı nedeniyle 6 ay ömür biçilmesine rağmen 6 yılı aşkındır zamandır mücadele ederek binlerce hastaya motivasyon ve umut kaynağı olan Kansersiz Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Başkanı 32 yaşındaki Dida Kaymaz, kanserli hücreleri vücudunda 3 noktada yenmeyi başardı.



                  Dida Kaymaz, İtalya'da eski Sağlık Bakanı ve onkoloji Profesörü Umberto Veronesi tarafından gerçekleştirilen ve 1 aydan fazla süren kök hücre tedavisinin ardından döndüğü Türkiye'de, yaklaşık bir buçuk aylık süreyi evinde son derece steril, izole bir ortamda ve mümkün olduğunca az sayıda insanla görüşerek geçirdikten sonra kurucu başkanı olduğu derneğin iki önemli projesi ile ilgili çalışmaların ilk adımlarını atmak için Adana'ya geldi.

                  Oksijen deposu Toros Dağlarının eteğinde bulunan Adana'nın Pozantı ilçesindeki dağ oteli Pendosis Tatil Köyü'nün ortağı Süreyya Kayar ile gerçekleştireceği proje için alan keşif gezisi yapan Dida Kaymaz, önce tedavi sürecini, ardından, kanser hastalarına umut olacak projelerini anlattı.

                  İtalya'da 22 günü steril odada geçen kök hücre nakli tedavisi sayesinde kanser hücrelerinin kemiklerine yapmış olduğu metastasın önüne geçildiğini ifade eden Kaymaz, “Bunun yanı sıra yapılan rutin tetkik ve tahlillerimde vücudumdaki 5 ayrı organ tutulumundan 3'ünde yüksek başarı sağlandığı görüldü” dedi.

                  İkisi primer, 3'ü metastas olmak üzere vücudundaki 5 ayrı noktada bulunan kanser hücreleri ile yaşamayı öğrenmesi, hayata küsmemesi ve tedavi sürecinden ve sosyal yaşamından asla kopmaması sayesinde moralini hep yüksek tuttuğunu anlatan Kaymaz, “Mide, kolon, akciğer, karaciğer ve beyin tutulumu vardı. Şu anda primer olarak vücudumda bulunan kolon ve akciğerler dışındaki tüm kanser hücreleri etkisiz hale gelmiş durumda. Ben bunu öncelikle Allah'ın takdiri ilahisine, daha sonra verdiğim mücadeleye borçluyum” diye konuştu.

                  Henüz 26 yaşındayken kansere yakalandığında doktorların kendisine 6 ay ömür biçtiğini hatırlatan Dida Kaymaz değil 6 ay, 6 yılı aşkın süredir ayakta kalabildiği gibi kansere karşı, 5-0 durumundayken, 3-2 öne geçtiğini vurguladı.

                  Nasıl besleniyor

                  Kaymaz, beslenmesinden yaşam tarzına kadar tüm hayatını tedaviye göre şekillendirdiğini belirterek, şöyle devam etti:

                  “Tedavi sürecinde doktorunun önerisi ile kırmızı et ve şeker gibi gıdaların olmadığı bir diyet uyguluyor, mümkün olduğunca bol oksijenli ortamlarda bulunmaya özen gösteriyorum. İmmun sistemini güçlü tutuyor, mevsimsel üst solunum yolları enfeksiyonu bu aralar sık görüldüğünden kalabalık ortamlarda bulunmamaya özen gösteriyorum. Oksijen, tedavi sürecimde büyük bir öneme sahip. Günlük egzersizler ve doğru nefes alma, hücresel düzeyde daha fazla oksijen alınmasına yardımcı oluyor. Bol oksijenin yanı sıra ozon terapisi de tedavimin bir parçası. Doktorumun bana önerdiği diyetteki kırmızı et yasağı nedeniyle bu gıdadan alamadığım proteini, diğer gıdalardan alıyorum. Tedavim öncelikle bilimsel tıpla sürüyor ancak, alternatif tıptan da faydalanıyorum. Bu konuda da doktorlarımın tavsiyesine uyuyorum. Ben alternatif tıbbı bir kanser hastası için tamamlayıcı tıp olarak görüyorum. Mesela bağışıklık sistemimi güçlendirmek için tüm dünyaca bilinen reishi mantarının çayını 5.5 yıldır düzenli olarak tüketiyorum.”

                  Reishi mantarı yetiştiriciliği projesi

                  6 yıldır amansız hastalığa karşı verdiği mücadeleye rağmen pozitif enerjisi ile dikkati çeken Dida Kaymaz, Pozantı ilçesinde, Pendosis Tatil köyü ve Çukurova Kalkınma Ajansı'nın desteğiyle gerçekleştirmeyi planladığı proje kapsamında, kanser hastalarında bağışıklık sistemini güçlendirici etkisiyle bilinen ve kendisinin de düzenli olarak yıllardır kullandığı “Reishi” mantarı yetiştireceklerini bildirdi.

                  Japon ve Çin tıbbında kansere karşı en önemli silah olarak gösterilen, Japonya Sağlık Bakanlığı tarafından kanser hastalığı tedavisinde tek doğal ilaç olarak kabul edilen ve binlerce yıldır birçok hastalığın tedavisinde kullanılan Reishi mantarının “ölümsüzlük mantarı” olarak da bilindiğini vurgulan Kaymaz, şunları kaydetti:

                  “Özellikle yayınlanmış birçok önemli çalışmada kanser tedavisinde başarılı etkisi kanıtlandığından biz dernek olarak böyle bir çalışmayı başlatma kararı aldık. Reishi'nin kanser hastalığının destek tedavisinde önemi çok büyük ancak temin edilmesi oldukça güç ve son derece pahalı. Biz bu tıbbi mantarı yetiştirip, kanser hastalarına ücretsiz olarak vermeyi planlıyoruz.”

                  Kaymaz, proje uygulama alanı olarak Toros Dağlarının eteğinde, nem oranı yüksek iki mağara tespit ettiklerini ve hızla çalışmalara başladıklarını bildirdi.

                  Kansersiz Yaşam Derneği İkinci Başkanı Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Begüm Kayar ise “Ganoderma lucidum (Reishi mantarı) adında anlaşılacağı gibi Gan (parlak) derma (kabuk) ve lucidum (göz alıcı, büyüleyici) mucizevi bir tıbbi mantardır. Japonya, Kore ve özellikle de Çin'de ilk çağlardan beri kullanılan gençlikle, uzun ve sağlıklı bir yaşamla özdeşleştirilmiştir. Sınırlı bir yetişme alanı olduğu için maddi değeri de oldukça yüksektir. Yapılan birçok araştırma sonucunda özellikle kırmızı reishi'nin bağışıklık sistemini güçlendirici, kanseri önleyici ve tedavisine yardımcı birçok mekanizmasının yanı sıra, sinirsel gerilimi azaltıcı ve kan basıncını düşürücü özellikleri olduğu kanıtlanmıştır” dedi.

                  Projede dernekle işbirliği yapan Süreyya Kayar da, Pozantı'nın Peru'dan sonra oksijen ve yükseklik dengesi en iyi olan yöreler arasında bulunduğuna dikkati çekerek, “Bu proje, sağlık turizminde ön plana çıkan yöremizin kanser hastalarına bir hediyesi niteliğinde olacak” diye konuştu.
                  Kaymaz, kanser hastalarına umut olacak projelerinin yanı sıra, ilkini geçtiğimiz aralık ayında Adana'da gerçekleştirdiği “Kansersiz Yaşam Sohbetleri” programına Türkiye'yi il il gezerek devam edeceğini sözlerine ekledi.

                  Yorum yap

                  • #39

                    Kolon ve rektum kanseri karşı korunun

                    Dünyada Mart ayı kolon ve rektum kanseri konusunda halkı bilgilendirme ayı olarak ilan edilmiş olup, bu konuda halkı aydınlatıcı çalışmalar yapılıyor.



                    (Kalın bağırsak kolon olarak, kalın bağırsağın son 15 cm.lik bölümü rektum olarak adlandırılmaktadır). Kolon ve rektum kanseri, erkek ve kadınlar arasında kansere bağlı ölümlerin sebepleri arasında üst sırada yer almaktadır ve her iki cinste eşit sıklıkta görülmektedir.
                    Ancak sağlıklı beslenme ve egzersizlerle bu korkutucu hastalığa yakalanma riskinizi en aza indirebilirsiniz.Düzenli fiziksel aktiviteyle birlikte sağlıklı beslenmenin kanser riskini azalttığını gösteren güçlü bilimsel kanıtlar bulunuyor. Kolon kanseri riskini azaltmak için yapılacak beslenme önerilerini Diyetisyen Canan Aksoy sizlerle paylaşıyor.

                    KOLOREKTAL KANSERDEN KORUNMAK İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ :

                    Günde 5–7 porsiyon sebze, meyve, salata tüketin.

                    Meyve, sebze, salata tüketirken hem sezonunda olmasına hem de çeşitliliğe özen gösterin.

                    Koyu yeşil renk sebzelerin ve kırmızı meyve-sebzelerin antioksidan miktarları daha yüksektir. Beslenmenizde günlük olarak koyu renk meyve ve sebzelere yer verin.

                    Kızarmış, yanmış, kararmış besinlerden kaçının. Besinlerin yanması kanser yapıcı moleküllerin oluşmasını sağlar.

                    Salam, sosis, sucuk gibi işlenmiş ürünlerden ve füme edilmiş besinlerden kaçının.

                    Kurubaklagillere haftada bir gün beslenmenizde mutlaka yer verin.

                    Pre-probiyotik içeren ürünleri belli aralıklarda ( ishal veya gastorenterit geçirdikten sonra ve antibiyotik kullanımdan sonra ) beslenmenize yer verin. Pre-probiyotik katkılı yoğurt veya bisküviler, kefir.

                    Mangal veya barbekü de pişen besinlerde direkt ateşe temas ettikleri ve dumanlanma yüzünden kanser yapıcı moleküller içerir. Çok sık tüketmemeye çalışın.

                    Kızartma yerine haşlama, fırında pişirme, sebze suyunda pişirme, soteleme yaparak pişirme yöntemlerini tercih edin.

                    Çok koyu çay ve kahve tüketiminden kaçının.

                    Günde 2 litre su tüketimine dikkat, su emilimi kalınbağırsaktan yapılır, kalınbağırsağın düzgün çalışması için yeterli sıvı alımı önemlidir.

                    Sinameki bitkisi içeren çaylardan, gereksiz laksatif kullanımından kaçının.

                    Doktorunuz önermedikçe lavman yaptırmayın.

                    Yorum yap

                    • #40

                      demekki otlardan devamlı soframızda bulundurmamız lasım..sağlıklı yaşam için
                      İNPAX 9100 HD

                      Yorum yap

                      • #41

                        Ayak tırnağından kanser tahmini

                        Araştırmacılar, ayak tırnağındaki nikotin seviyesinin akciğer kanseri olasılığını tahmin etmekte kullanılabileceğini açıkladı.

                        Amerika'nın California eyaletindeki San Diego Üniversitesi'nden uzmanlar, kesilen tırnaklardaki nikotin seviyesinin, kanser riskini oldukça doğru bir biçimde tahmin etmeyi mümkün kıldığını söyledi.
                        American Journal of Epidemiology dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, tırnaklarındaki nikotin seviyesi yüksek olan erkeklerin kansere yakalanma riski, düşük olanlara oranla üç kat daha fazla.

                        Ayak tırnakları yalnızca sigara içenler değil, içmeyenler için de kanser riskini tahmin etmekte kullanılabiliyor.

                        Yavaş uzayan ayak parmaklarının kronik olarak dumana maruz kalmanın işareti olabileceği belirtiliyor.

                        Tırnaklarındaki nikotin seviyesi yüksek olan erkeklerin bir kısmı sigara içmeyen ve pasif içici olarak dumana maruz kaldıkları tahmin edilen kişilerdi.

                        Araştırma, akciğer kanseri hastası olan ve olmayan toplam 800 erkekle gerçekleştirildi.

                        Akciğer, en yaygın kanser türü ve her yıl 1,61 milyon yeni vaka teşhis ediliyor.

                        Akciğer kanserinin en yaygın sebebi ise sigara kullanımı.

                        Yorum yap

                        • #42

                          Kanser için umut veren araştırma

                          Kanserli tümörleri inceleyen araştırmadan umut verici sonuç.

                          Kanser hastalarının doktorlarına en fazla sordukları soruların başında kanserin yayılıp yayılmayacağı geliyor.
                          Amerikalı ve Çinli bilimadamlarının yaptığı yeni bir araştırma bu soruya yanıt verebilir.
                          Bilimadamları bazı kanserli tümörlerden alınan genetik veriyi inceledi ve inceleme sonucunda kanserli tümörde rastlanan bir proteinin, kanserin yayılıp yayılmayacağına dair ipucu verebileceğini saptadı.
                          Sözkonusu proteinin seviyesi yüksekse, kanserin iki yıl içinde yayılma riski de yükseliyor.

                          Bu keşfin kaynağı, Hepatit B ve karaciğer kanserinin yaygın olduğu Asya’daki hastalar.
                          Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Asya’da Hepatit B’nin yol açtığı karaciğer kanseri vakaları, erkek ve kadınlarda en çok ölüme neden olan hastalık. Dünyadaki Hepatit B hastası iki milyar kişinin dörtte biri karaciğer kanserinden ölüyor.
                          Hong Kong’daki bilimadamları karaciğer tümör hücrelerinden örnekler inceleyerek bu hücrelerden bazılarının yüksek miktarda Carboksipeptidaz E ya da CPE proteini içerdiğini farketti.

                          Ulusal Çocuk Sağlığı ve İnsan Gelişimi Enstitüsü’ndeki bilimadamları da aynı zamanda benzer bir sonuca vardı ve CPE’nin bir başka çeşidi olan CPE Delta N’i buldu.
                          Ulusal Sağlık Enstitüsü’nde nöro-endokrinolog Peng Loh, “Kanserli hücrede bulunan protein çeşidini inceleyerek kanser proteini kavramı yarattık,” diyor.

                          Washington’daki bilimadamları, Hong Kong’dan gelen karaciğer örneklerinden alınan dokuları farelere enjekte etti. Bu deneyde CPE Delta N proteinin varlığı doğrulandı ve proteinin kanserin iki yıl içinde yayılmasıyla bağlantılı olduğu anlaşıldı.

                          CPE Delta N kafa, boyun, bağırsak ve göğüs kanserlerinde de bulundu. Ön testler aynı proteinin tiroyid bezi kanserinde de etkili olduğunu gösteriyor. Doktor Loh CPE Delta N’nin bulunduğu en az 14 çeşit kanser olabileceğini söylüyor. Loh, “Tüm kanser çeşitleri kendi içlerinde teste tabi tutulmalı. Ancak bizim tezimizin büyük bir çoğunluğu kapsayacağını tahmin ediyorum,” diye konuşuyor.

                          Araştırmacılar bu keşfin, CPE Delta N protein taşıyan, birinci ya da ikinci aşama kanser hastaları için tedavi seçeneklerini değiştirebileceğini söylüyor. Dr. Loh, “Bu hastalara yararımız olacağını tahmin ediyoruz.
                          Bu hastalara kanserin tekrar etmeyeceği söyleniyor olabilir. Ancak bu protein hücrelerinde yakalarsak hayatlarını kurtarabiliriz,” diyor.
                          Araştırma Klinik Soruşturma Dergisi’nde yayınlandı.

                          Yorum yap

                          • #43

                            Kansere yol açabilecek 5 hatalı alışkanlık

                            Siz, sağlıklı seçimlerde bulunduğunuzu düşünseniz de, uyguluyor olduğunuz ve kansere yol açabilecek 5 hatalı davranış var. Bugün size kendinizi bu ölümcül hastalıktan korumak için yapmanız gerekenlerle ilgili son bilgileri vereceğim.

                            Bugüne kadar vücudunuza çok iyi baktınız ve bütün işaretler de sağlığınızın iyi olduğunu gösteriyor. Yine de, beklenmedik bir şekilde, kansere hazırlıksız yakalanabilirsiniz. Günümüzde kanser Amerika’da ve tüm dünyada ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alıyor.
                            Ama son yapılan araştırmalar sayesinde artık kansere karşı korumanın yeni yolları da var. İşte kansere neden olabilecek 5 yanlış alışkanlık ve bu hatalardan kaçınmanın yolları...

                            YANLIŞ 1: E vitamininin dozunu kaçırıyorsunuz!
                            E vitamini, akciğer kanserini engelleyen özelliğiyle bilinen bir antioksidandır. Ancak aşırı kullanıldığında E vitamini bir ANTİ-antioksidan haline gelebilir ve DNA’ya zarar vererek kanser gelişmesine neden olabilir. (Bugüne kadar E vitamini ateş basmalarını rahatlatmak için öneriliyordu ancak yeni araştırmalar uzun süreli kullanımın zararlı olabileceğini söylüyor.)

                            Yapılması gereken: Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından E vitamini için günlük önerilen doz 30 IU, bu da aldığınız multivitaminin yanında ekstra olarak E vitamini takviyesi almanıza gerek olmadığını gösteriyor. E vitaminini yediklerinizle alabilirsiniz. Antep fıstığı iyi bir gama-tokoferol (bir E vitamini türü) kaynağıdır. Bir veya iki avuç fıstık size gereken sağlıklı dozu sağlayacaktır.

                            YANLIŞ 2: Öğünlerinizin saatleri aynı değil!
                            Düzenli bir şekilde yemek yerine her gün farklı saatlerde yemek yerseniz vücudunuz stres moduna girer. Mesela bir sabah kahvaltınızı 7’de yapıp ertesi sabah 11’de yaparsanız vücudunuz bir dahaki öğünün nereden geleceğini bilemez ve şaşırır.
                            Bu da stres hormonu (kortizol) salgılanmasına neden olur. Yüksek seviyedeki kortizol insülinin birden yükselmesine neden olarak iltihaplanmaya yol açabilir ve bu da birçok kanser türü riskini artırır.

                            Yapılması gereken: Öğünlerinizin saatlerini düzenli bir şekilde ayarlayın ve o programa uymaya çalışın. Konu rutinlere gelince araya bir sürü iş girer, bu yüzden açlık krizlerini bastırmak ve insülin fırlamasını önlemek için yağsız patlamış mısır veya elma gibi sağlıklı atıştırmalıkları sürekli yanınızda taşımayı alışkanlık haline getirin.

                            YANLIŞ 3: Dişlerinizi düzenli fırçalamıyorsunuz!
                            Diş eti iltihaplanması ve ağız kanseri arasındaki bağ bir süredir açığa kavuşmuş durumda.
                            Artık yapılan son araştırmalar da ağız temizliğini ihmal etmenin meme kanseri dahil olmak üzere vücutta herhangi bir kanser türü oluşma riskini artırdığını gösteriyor.

                            Yapılan bir araştırma, diş eti iltihabı olan kadınlarda, olmayanlara oranla meme kanserinde yüzde 75’lik bir artış olduğunu ortaya koydu. Tehlikeli durum, dişlerinizi düzenli olarak fırçalamadığınız ve diş ipi kullanmadığınız zaman meydana gelir.

                            Ağızda bakteriler ürer, plak oluşur ve iltihaplanma başlar. Bu da, vücudun herhangi bir yerinde kanser oluşması ihtimalini artırır.
                            Adet dönemi ve menopozda hormonal değişiklikler meydana geldiği için kadınlarda diş eti hassasiyeti ve iltihaplanma daha çok görülür.

                            Yapılması gereken: Diş fırçalama ve diş ipi kullanma işlemlerini doğru bir şekilde uygulamalısınız. Dişlerinizi yaklaşık iki dakika boyunca fırçalamalı ve her gün diş ipi kullanmalısınız.
                            Çok fazla plak oluşup oluşmadığını kontrol etmesi için diş hekiminize gitmeyi ihmal etmeyin.
                            Aynı zamanda diş plağı temizleme tabletleri de çiğneyebilirsiniz. Fırçalama ve ip kullanmanın yanı sıra şu gizli silahı da kullanmalısınız: Yalancı tespih ağacı (neem ağacı) kabuğu özü.
                            Yalancı tespih ağacı kabuğunun özü dişeti iltihaplanmasını önleyen anti-inflamatuar görevi görür. Günde bir defa, günlük ağız temizliğinizin bir parçası olarak, bir fincan çayın içine koyun veya sadece biraz sıcak suyun içine damlatın.

                            YANLIŞ 4: Yeteri kadar uyumuyorsunuz
                            Araştırmalara göre günde 6 saatten az uyku uyuyan kişilerin kolonlarında kolon kanserine neden olan poliplerin üreme riski yüzde 50 artıyor. 6 saatten daha az uykuyla çalışan vücut yeteri kadar uyku hormonu (melatonin) salgılayamıyor; melatonin ise, hücreleri onaran ve kanseri uzak tutan bir anti-oksidan görevi görüyor.

                            Yapılması Gereken: Çalar saatinizi sadece sabah uyanmak için değil, akşam yatma saatiniz geldiğinde çalması için de ayarlayın. Bu alarmı gece kullanarak uyku saatlerinizi düzene sokmuş olacaksınız.

                            YANLIŞ 5: Çok fazla az-yağlı yiyecek tüketiyorsunuz
                            Kurabiye ve kek gibi ‘az-yağlı’ veya ‘yağsız’ olarak etiketlenmiş hazır gıdalar kilo vermek isteyenleri hemen cezbediyor.
                            Ancak, bu ürünlere yağın yerini tutması için sağlıksız olan işlenmiş karbonhidrat ve basit şekerler koyuluyor. Bu maddeler de insülini hızla yükseltiyor ve kilo alımını artırıyor.
                            Daha da kötüsü, bu insülin yükselmesi kansere neden olan inflamasyona neden olabiliyor. Unutmayın ki, her yağı azaltılmış veya yağsız ürünler aldığınızda, kansere karşı koruyan omega-3 gibi iyi yağları alamıyorsunuz. Ayrıca, sağlıklı yağlar, karbonhidratların emildiği süreci yavaşlatır, yani sağlıklı yağlar içeren dengeli bir beslenme programı iyi bir kilo elde etmeye yardımcı olur.

                            Yapılması Gereken: Bu yiyeceklerden almak istiyorsanız tam yağlı olanları tercih edin ve keyfini çıkarın.
                            Ne kadar yağ içerdiğini bildiğinizden büyük olasılıkla hepsini yiyemeyeceksiniz ve yağı azaltılmış bir ürünle yemeniz gerekenden daha fazla yeme tuzağına düşmemiş olacaksınız.
                            Midenizdeki yangını söndürmenin yolları
                            Yanma, bulantı ve ağrı mide zarındaki iltihaplanmadan dolayı oluşan gastritle alakalı olabilir.
                            Hastalığı tetikleyen şeyleri ve ağrınızı hafifletebilecek yiyecekleri anlatacağım. Gastrit, mide zarının, mide asidinden dolayı iltihaplandığı veya zarar gördüğü bir hastalıktır. Bu ateşi körükleyebilecek aşağıda sıraladığım şeylerden uzak durun

                            İbuprofen: İbuprofen, aspirin ve steroid olmayan anti-inflamatuar ilaçların uzun süreli kullanımı mide zarınızı inceltebilir.

                            Alkol: Aşırı alkol tüketmek ( kadınlarda günde 3 kadehten fazlası ) mide zarını tahriş edebilir ve aşındırabilir.

                            Stres: Vücut, strese tepki olarak gastrite neden olan asit üretir.

                            Kahve: Asidiktir ve gastriti rahatsız eder. Karbonatlı içecekler ve meyve suları da aynı etkiyi yaratabilir.

                            GASTRİTLE SAVAŞAN YİYECEKLER:
                            Meyve ve sebzeler

                            Ispanak, kıvırcık lahana, badem ve fasulye

                            Yağsız et

                            Somon

                            Zeytin yağı

                            Hangi yiyecekler anti-inflamatuar maddeler içeriyor?
                            Tam olarak kanıtlanmış olmasa da aşağıdaki maddelerin bazı anti-inflamatuar etkileri olduğuna dair bulgular mevcut.

                            İzoflavonlar: Soya fasulyesi, bütün soya ürünleri

                            Lignan: Keten tohumu, keten tohumu yağı, çavdar gibi tam tahıllar

                            Polifenol: Çay, meyve ve sebzeler

                            Glukozinolatlar: Brokoli, karnabahar, kıvırcık lahana

                            Karnozol: Biberiye

                            Resveratrol: Kırmızı şarap, üzüm, kırmızı veya mor üzüm suyu

                            Kakao: Bitter çikolata

                            Kersetin: Lahana, ıspanak, sarımsak

                            Genetik, diyabet veya obezitede ne kadar rol oynuyor?
                            Kalçalarınızdan atalarınızı sorumlu tutuyor olabilirsiniz ancak bu pek işe yaramıyor.
                            Obezite ve diyabette (diyabetlerin yüzde 95’ini oluşturan tip 2 diyabetten söz ediyoruz) çevreniz (yaşam tarzınız, davranışlarınız ve dolabınızdaki fıstık ezmeli sandviçleriniz) genetik faktörlerden daha baskındır. Diyabet sizi her yıl bir buçuk yaş daha yaşlandırır.
                            Örneğin 30 yaşında başladı ve siz 60 yaşındayken aslında, 75 yaşındaki bir insanın enerjisi ve risk faktörlerine sahipsinizdir.
                            Tip 2 diyabet genetik bir hastalıktır. Yani eğer tek yumurta ikiziyseniz ve ikizinizde tip 2 diyabet varsa, sizin de genetiğinizde var demektir.
                            Tip 2 diyabet şekeri direkt hücrelerinize iletmek yerine kan dolaşımınızda biriktirir. Bu da damarlarınızda bulunan hücrelerin aralarındaki duvarları zayıflatarak kolesterolün girmesine neden olur.
                            Tip 2 diyabet ayrıca şekerin proteinlere yapışarak onların daha etkisiz hale gelmesine neden olur.

                            Bu da birçok sağlık problemine yol açar:
                            Tansiyonunuzu yükseltir.

                            Kalp krizi, felç, hafıza kaybı, böbrek yetmezliği, göz problemleri arterit (kireçlenme) ve akciğer hastalıkları riskinizi artırır.

                            Enfeksiyonlarla savaşma gücünüzü azaltır. Ancak eğer isterseniz genlerinizi kontrol edebilirsiniz. Kan şekeri seviyenizi düşük tutmak için salt şeker, trans ve doymuş yağlar içeren yiyeceklerden uzak durmalısınız. Ve yaklaşık 2000 kalori yakan haftalık aktiviteler, günde 30 dakikalık yürüyüşler ve haftada 30 dakika ağırlık kaldırmak, kaslarınızı insüline çok daha duyarlı hale getirerek şekeri kan dolaşımında tutmak yerine hücrelere ulaştırır.

                            Yorum yap

                            • #44

                              Parasetamolde kanser tehlikesi

                              Ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlarda bulunan parasetamol etken maddesinin kan kanseriyle bağlantısı belirlendi.

                              Düzenli olarak parasetamol kullanımının, kan kanserine yakalanma riskini ikiye katladığı ortaya çıktı.

                              Amerikalı bilim insanları, yaptıkları araştırma sonucunda ağrı kesici ve ateş düşürücü etkiye sahip parasetamol etken maddesini içeren ilaçları kullanan 50 yaş üstü kişilerin kan kanserine yakalanma riskinin 10 yıllık bir periyoda yüzde 1'den yüzde 2'ye çıktığını tespit etti.

                              Seattle'daki Fred Hutchinson Kanser Araştırmaları Merkezi'nden uzmanlar, Washington eyaleti genelinden, başlangıçta sağlıklı olan yaklaşık 65 bin yaşlı erkek ve kadını ortalama altı yıllık bir dönem boyunca takip etti.
                              Araştırma boyunca 577 kişide lenfoma da denilen kan kanseri görüldü. Uzmanlar bu 577 kişiyi incelediklerinde, bu kişilerin düzenli olarak parasetamol kullandıklarını tespit etti.

                              Yüzde 5'lik kesim en az haftada dört kez parasetamol kullandıklarını söyledi. Yüzde 9'luk kesim, yani 52 birey ilacı sık kullandıklarını bildirdi.

                              Araştırmayı yapan Emily White, "50 yaşında ya da daha yaşlı olan bir kişinin on yılda bu tür kansere yakalanma riski yüzde 1'dir. Bizim çalışmamız ise parasetamolün en az dört yıl boyunca en az haftada dört kez alınmasının riski yaklaşık yüzde ikiye çıkardığını ortaya koyuyor" diyor.

                              Ancak Lösemi ve Lenfoma Araştırmaları derneğinden Doktor David Grant, sayısal bir ilişkinin, nedensel bir bağlantıyı kanıtlamayacağını belirterek, "Parasetamolün kansere neden olduğunu söyleyen bilinen bir mekanizma yok. Yaşlı insanlara yıllar içinde parasetamol kullanma sıklıklarını sormak veri oluşturmak için güvenilir bir yol değil" diyor. 10 yılda yüzde 1'den yüzde 2'ye artışın küçük bir artış olduğunu da savunuyor.

                              Yorum yap

                              • #45

                                İşte kanser düşmanı 5 yiyecek

                                Fransa'nın ünlü kanser uzmanı Prof. David Khayat doğru beslenmenin hastalığa karşı savaşta etkili olduğunu belirtti. Paris-Match'a konuşan doktorun önerileri şöyle

                                NAR: Antioksidan oranı yüksek bu meyve günde yarım litreye kadar tüketilebilir. Kalp hastalıklarına karşı da yararlıdır.

                                YEŞİL ÇAY: En az 3 ay boyunca düzenli içilen yeşil çay ağızda kanser oluşması riskini yüzde 50 oranında azaltır.

                                SAFRAN: İçindeki antioksidan miktarı fazla olan safranın sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri iyileştirme etkisi bulunur.

                                KERSETİN: Kakao, elma kabuğu ve çayda bulunan bu madde, düzgün tüketim ile akciğer kanseri riskini yüzde 50 azaltır.

                                SOĞAN VE SARIMSAK: Bağışıklık sistemini güçlendirir. Haftada 6 diş sarımsak tüketimi mide kanseri riskini yüzde 50, kolorektal kanseri riskini ise yüzde 30 oranında azaltır. Günde 80 gram soğan tüketimi de rahim kanseri riskini yüzde 20 oranında düşürür.

                                VE DİĞER ÖNEMLİ ÖNERİLER

                                Etler üzerlerinde bulunabilecek kandaki demirin zararından temizlenmeleri için bol suyla yıkanmalı veya sirkeli, limonlu su içinde, suyun rengi açılıncaya kadar değiştirilerek bekletilmeli. Pişirildikten sonra ete baskı uygulanarak içinde kalan kan da çıkarılmalı.

                                Et en fazla 120 derecede pişirilmeli. Kızartma yapılmamalı çünkü et yüksek sıcaklıkta kanserojen madde yayar. Yiyecekler alevle direk teması engellenmeli.

                                Havuç ve şeftalide de bulunan Beta Karoten, sigara içenlerde çok tüketildiğinde akciğer kanseri riskini 3 kat artırır.

                                E vitaminini fazla tüketen erkeklerde prostat kanseri olma riski yüzde 40 oranında artar.

                                Cilt kanserine yakalanma tehlikesi diğerlerinden daha fazla bulunan açık tenli, sarışın kişiler güneşe çıkıldığında kanserojen madde yayma tehlikesi olan psoralen adlı elementin bulunduğu portakal suyunu az miktarda tüketmelidir.

                                Selenyum minerali ve C vitamini desteği sağlayanlar dışında, beslenme diyetine katkı sağlayacak başka bir ilaç kullanılmamalıdır.

                                Yorum yap

                                Hazırlanıyor...
                                X